"Adnan Oktar paranoyak." - Doç. Dr. Sefa Saygılı |
Uz. Dr. Sefa SAYGILI & Uz. Dr. Mecit ÇALIŞKAN
TOPLUMDA ZAMAN ZAMAN SANSASYONLARA NEDEN OLAN MİSTİK HEZEYANLI BİR PARANOYA VAKASI
Toplumda zaman zaman sansasyonlara yol açan, mistik hezeyanına yönelik kitaplar yazan, gazetelerde sık yer alan, yüzlerce genci peşinde sürükleyen ilginç bir paranoya vakıası sunulmuş ve literatür ışığında tartışılmıştır.
Kimlik: 32 yaşında, erkek, üniversite öğrencisi. Bekar, annesi ile oturuyor.
Geliş şekli: Hastanemize DGM tarafından "ümmetçilik propagandası yapmak" suçuna karşı cezai ehliyeti olmadığından TCK'nun 46. maddesi uyarınca muhafaza ve tedavi altına alınması için gönderilmiştir.
Yakınması: Sürekli dikkatini toparlayamama, yorgunluk, bitkinlik, sıkıntı gibi şikayetler belirtmiştir.
Hastalık öyküsü: Lise son sınıfa kadar ilgili, hareketli veya her şeye meraklı olan hastamız, bu tarihten sonra yalnızlığı tercih eder olmuş. Tek kalınca rahat edermiş . Bu yıllarda dini konulara yönelmiş. Ayrıca okul başarısı düşmüş. 4 yıl geç bitirebildiği ortaöğrenimden sonra kaydolduğu Güzel Sanatlar Akademisi ve ayrılarak akabinde girdiği Edebiyat Fakültesi'nde 2. sınıfa geçememiş.
Lise son sınıftayken okuduğu dini bir kitapta "mehdi" konusu ilgisini çekmiş ve kendisi ile benzerlikler kurmuş. Kitapta "mehdi"nin çıkış yeri olarak Istanbul gösterildiğ için, o yıllar Ankara'da ikamet ediyor iken ailesini Istanbul'a taşınmak için ikna etmiş.
Sefa Saygılı, Adnan bir paranoyaktır |
Devamlı mehdilik ile ilgili kitaplar okumaya ve kendini bu bilgilere uydurmaya uğraşan hastamız sakal bırakmış dini kisvelere bürünmü saçını uzatarak ortadan ikiye ayırmış. Bir yandan da mehdiliğini kabul edecek "mürid"ler toplamaya başlamış . 1986 yılına kadar 20 civarında genci etrafında toplamayı başarmış . 1987 yılında bir gazetedeki röportajı sebebiyle tutuklanmış. Avukatının "ruhi durumunun bozuk olduğu, sağlığının sarsılmış bulunduğu, tutukluluk süresinin uzamasının ruhi dengesini ve bedeni durumunun daha ağır ve tehlikeli şekilde etkileyeceği" şeklinde mahkemeye dilekçe vermesi üzerine akli dengesinin araştırılması için Adli Tıp Kurumu Gözlem Ihtisas Dairesi'ne gönderilmiş.
Gözlem altındayken, aleyhinde kimlerin bulunduğu sorusunu "Aleyhimde olan esasl ı bir kitle var. Bilmiyor musunuz? Bunların bir kısmı açık bir kısmı gizli. Tam tespit edmedim, esasında. Değişik gruplar. Aralarında benim aleyhimde birleşmiş olduklarını biliyorum, bunu aşağı yukarı farkediyorum. Benim islami yönüm onların işine gelmiyor, ortak hareket ediyorlar. Benden ilerisi için tehlike umuyorlar, aydın kesimde güçlenip rahatlarını kaçıracağımdan korkuyorlar" şeklinde cevaplamıştır.
Ayrıca dinin yayılması için görevlendirildiğini, bunu Kuran' ın emirlerine göre yapacağını ifade etmiştir.
Sonuçta Adli Tıp Kurumu Gözlem ihtisas Dairesi 2.2.1987 tarih ve 32 nolu raporunda şu karara varmıştır:
"Adnan Oktar'ın paranoya denilen akıl hastalığına musab bulunduğu, suçu bu hastalığının tesiri altında işlediği, dolayısıyla suç sırasında ve halen ceza ehliyetinin bulunmadığı , durumunun TCK'nun 46. maddesi içinde müteleasının ve salah hali teesüs edene kadar kapalı bir akıl hastalıkları hastanesinde muhafaza ve tedavisinin gerektiği...."
Bunun üzerine 2.3.1987 tarihinde 987/1810 sayılı protokolle hastanemize yatırılan hastamız, taburcu olduğu 17.12.1987 tarihine kadarlık süre içerisinde insight olmaması , devamlı grandiöz ve müstehzi tavırlarda bulunması, hep hezeyanına yönelik mistik düşünce ve faliyetlerini anlatması ile dikkati çekmiştir. Kıyametin,deccal ve mehdinin zuhurunun yakın olduğu, hicri 1500 yılının başlarında geleceklerini anlatmıştır. AIDS' ın kıyamete yakın geleceği söylenen yeraltı hayvanı olduğunu, bir temizlik yapacağını ve sadece ehl-i iman olanların kurtulacağını tekrarlamıştır.
Takip edildiği, imalı hareketler ve konuşmalar yapıldığı, MIT'in peşinde olduğu tarzında perseküsyon hezeyanları mevcuttur. Allah'ın varlığını ve birliğini ispatla vazifeli olduğunu, bu vazifesini de eline geçirdiği bir kar tanesi resmi vasıtasıyla yaptığını söylemiştir.
EEG'sinde bazı düzensizlikler görülmüşse de, bunlar bir anomaliden bahsettirecek yeterlilikle bulunmamış, normal sınırlar içinde kabul edilmiştir.
Psikometrik incelemesinde; "normal üstü düzeye yakın bir zihni başarı gösteren, organisite saptanmayan hastada paranoid bozukluk düşünülmektedir. Agressif içgüdünün çok yoğun olması gerek kişinin kendine gerekse çevresine karşı zararlı olmamasına sebep, tüm enerjisini savunma düzeneklerinde kullanılması ve mistik fikirlere kanalize olması olarak değerlendirilebilir diye düşünülmektedir".
Hastalarımıza hastanede nöroletik tedavisi uygulandı ise de hezeyanlarında değişme olmamıştır. Adnan Oktar taburculuğundan sonra oldukça sistematik olan hezeyanına uygun olarak 3 kitap yazarak bastırılmıştır.
Bunlardan "Yahudilik ve Masonluk" adlı kitabında,yahudi ve masonlarların kritik her mevkiyi ele geçirerek insanlık aleyhine korkunç faaliyetlerde bulunduklarını ve ancak "mehdi" ile yenileceklerini iddia etmiştir. "AIDS Hastalığı Kuran- ı Kerim'de Geçen Dabbet-ül Arz mı?" adlı ikinci
kitabında ise Kur'an-ı Kerim'de kıyamet yaklaştığında ortaya çıkacağı belirtilen Dabbet-ül Arz adlı hayvanın AIDS mikrobu olduğu ispatlama gayreti içindedir. Kıyamete yakın mehdi (yani kendisi) zuhur edeceğinden AIDS hastalığını hezeyanına uygun ve sistematik bir şekilde yorumlamıştır.
Üçüncü ve son kitabı olan "Altın Çağ ve Mehdi"de ise;
Kıyamete yakın geleceği söylenen (2,8). "mehdi"yi (yani kurtarıcı ) tarif eder. Tarifin, kendisi ile uyuşmasına çok dikkat ettiği özellikle gözlemlenmektedir.
Hastamız, kitaplarından da anlaşılacağı gibi, mistik grandiöz hezeyanına yönelik faaliyetine devam etmektedir. Dergiler çıkartmakta, vakıf kurmakta, paneller düzenlenmekte, etrafına topladığı dini bilgiden yoksun gençleri birbiriyle evlendirmekte ve meçhullere doğru sürüklemektedir.
Adnan Oktar için 2 deli raporu; şizoid ve paranoid |
Hastamız bütün hayat hikayesi, müşahede ve muayene bulguları ile paranoid bir psikozun gelişmesini tipik olarak sergilemektedir. Bu psikozun prodromal safhası olarak kabul edilen"Şüphe ve Analiz" döneminde (3,4,12,17) çevresinde sıkılmaya, kalabalıktan tedirgin olmaya ve "yer değiştirme"ye başlamıştır. Güzel Sanatlar Akademisinden Edebiyat Fakültesinin Felsefe Bölümüne geçmiş, ancak orada da kendisi ile beraber gelen sıkıntı ve şüpne duygularını bu defa yeni çevresine yansıtmıştır. İki defa muayene edilerek öğrenciliği dondurulmuştur. Gene paranoid psikozların tipik özelliğinden olarak, bir takım yüksek meselelerle meşgul olduğunu iddia eden hastamızın kendi gündelik görevlerini yerine getirmediği, okulda hiçbir sınava girip başarı sağlayamadığı ortadadır.
Bütün davranışlarının, faaliyetlerinin hezeyanına uygunluk göstermesi, hezeyanı ile ilgili konularda hafızasının güçlü olması ve ayrıntılarıyla anlatması dikkati çekmiştir.
Hezeyanına kuvvetle inanmakta ve çevresini inandırmak için de sayısız deliller bulmaya çalışmaktadır. Hastaneye yatırılmasından Cumhurbaşkanının birtakım sözlerine kadar her konuya; doğal afetlerden gemi yanmasına kadar her olayı yine hezeyanına paralel yorumlanması fark edilmektedir. Bu özellikleriyle de klasik kitaplara geçen paranoya'nın tipik tablosunu göstermektedir (9,10,19).
Yazdığı kitaplardan da anlaşılacağı gibi oldukça sistematik, mistik ve grandiöz karakterde mehdilik hezeyanına sahiptir.
Grandiöz tipe paranoid bozuklukta %15 oranında rastlandığı bildirilmişse de (3), özellikle doğu kültürlerinde daha sık olduğu kaydedilmiştir (14,20,21). Grandiöz fenomenolojisinin içeriği kültürel çevreyle yakından ilgilidir ve dini içerik en yaygın olanıdır (15). Dini fenomenoju, sadece mevcut din ile kayıtlı değildir. Büyük ölçüde derin, kökleşmiş kültürel faktörler de söz konusudur (16).Ülkemizde de doğu ve islam kültürünün etkisi ile grandiöz hezeyanlara sık rastlanmaktadır. En çok dini özel ve üstün niteliklere sahip oldu ğ una inananlar dikkati çeker (21). Dini içerikli grandiöz hezeyanların en sık görüleni ise "mehdilik" fikridir (5).
İslam dünyasında, özellikle kargaşa ve ümitsizliğin hakim olduğu devirlerde "mehdi bekleme" fikri ve "mehdi olduğunu iddia etme" toplumu sarmış yayğınlaşmıştır. Bunlardan oldukça başarı kazananlar da mevcuttur. Sudan'da ortaya çıkan ve "mehdi" olduğunu iddia eden Ahmet adlı kişi 1884 yılında ingiliz'lerle mücadele ederek yönetimi ele geçirmiş ve halifeliğini ilan etmiştir (2,8).
Kendisinde dini üstün bir nitelik görerek çevresine taraftar toplayan ve otistik topluluklar oluşturan birçok mistik kişiye bugün de çeşitli ülkelerde rastlanılmaktadır (6,7,11). Bu toplulukların bir çoğunun bilgisizlik, hurafe veya dini fanatizme dayanan psikotik, dissosiatif veya hipnotik durumlar olduğuna inanılmaktadır (6,7). 1978 yılında Guyana'da Halkın Tapınakları mezhebi lideri James Jones ve 1000'den fazla taraftarının kitlevi intiharları ile dikkatler bu grupların üzerine çekilmiştir (6,13).
Amerika Birleşik Devletleri'nde buna benzer az veya çok otistik olan yüzlerce dini topluluk bulunmaktadır. Bunlardan Joseph Smith'in (1823-1877) kurduğu Mormon'lar halen 4 milyon taraftara sahiptir (6,7,11).
Çevresine taraftar toplayan mistik önderler üzerine yapılan çeşitli araştırmalarda; bu kişilerin kiminin şarlatan,kiminin de hezeyanlı algılamaları olan ve hezeyanına kendi de inanan paranoyaklar olduğu belirtilmektedir (6,11). Gerek servisimizde takip ettiğimiz 9 aydan ve tedaviden yararlanmamasından (18) gerekse taburculuğundan sonraki faaliyetlerinden, vakamızın paranoyak olduğu kanısındayız.