Şantaj, Para, Seks tuzakları ve Adnan Oktar |
Adnan Oktar'ın ve 'müritleri'nin ifadelerinde, şantaj, para ve seks tuzakları oldukça ayrıntılı yer alıyor. Artık her düzeydeki kurbanlar sessizliklerini bozup bu çirkin oyunu açığa çıkarmalı
Adnan Oktar ve etrafındaki oluşumla ilgili olarak karşımıza çıkan gerçekler, Türkiye'de bu alandaki boşlukları göstermesi bakımından çok önemli.
Her türlü istismarın, cinsel sömürünün normal sayıldığı, normal ilişkilerin zina olarak değerlendirildiği Adnan Hoca örgütünde yer alan erkeklerin oluşturduğu 'kardeşler grubu', örgütün finans kaynağı olan şirketlerde çalışıyor. Kardeşler ayrıca kilit noktalardaki bazı şirketler, basın kuruluşları ve devlet dairelerine de 'sızmaya' çalışıyorlar. Bu amaçla da gene kendi örgütlerinin ağına düşürdükleri alımlı kızlardan yararlanıyorlar.
Örneğin her 'kardeşin' bir görevi de örgüte bilgi sağlanabilecek bazı kurumlarda çalışan genç kadınlarla ilişki kurmak. Bunların başında bilinmeyen numaralar servisi geliyor. Adnan Hocacılar tıpkı bir gizli servis veya mafya oluşumu gibi haberleşme merkezlerine sızmaya çalışıyorlar. Bu amaçla Emre Çalıkoğlu 118 servisinde çalışan Nalan Mahinur Tunalı ile tanışıyor.
1995 yılında başlayan bu arkadaşlık sonucunda, yakalandıkları güne kadar Adnan Oktar ve sözde imamları istedikleri her telefon numarasına ulaşıyor. Tabii adreslere de. Ayrıca cep telefonları ile yapılan görüşmelerle ilgili olarak çapraz sorgulama yapabilecek kadar çok belge ve bilgiye de ulaşıyorlar. Neden?
Ankara'da bu işi polis yaptı. Türkiye'de yer yerinden oynadı. Şimdi Adnancılar yapıyor ama suskunluk var. Türkiye'yi etkileyen onca çevre böyle bir skandal karşısında nasıl olup da susuyor!
Çoğunluğu yüksekokul mezunu olan 'kardeşler grubu' direkt Adnan Hoca'yla görüşen erkek imamların kontrolünde bulunuyor. Kardeşler, imamların kontrolünde hayatlarını sürdürüyor ve grubun amaçları doğrultusunda çalışma yapıyorlar. Erkek imamların en önemli görevlerinden birisi ise kardeşler grubuna kendi aralarında 'motor' adını taktıkları genç kızlar bulmak ve bunları ağlarına düşürerek, kardeşlerle sırayla veya toplu olarak ilişkilere girmelerini sağlamak. Zengin ve tanınmış ailelerin çocuklarının gönderildiği özel okullar, gittikleri barlar, eğlence ve alışveriş merkezleri imamların avlanma sahası. Örgütün içinde yer alan imam bacılar ve bacılar grubu direkt olarak Adnan Hoca'ya bağlı. Bu kişilerle ilişki yasak, konuşmak yasak.
Sadece Adnan Hoca'ya hesap veren ve sadece Hoca'yla görüşen bacılar, cemaat evlerinde kalıyor. Ev dediysek saray yavruları bunlar. Ayrıca yalıları da var.
Her türlü istismarın, cinsel sömürünün normal sayıldığı, normal ilişkilerin zina olarak değerlendirildiği Adnan Hoca örgütünde yer alan erkeklerin oluşturduğu 'kardeşler grubu', örgütün finans kaynağı olan şirketlerde çalışıyor. Kardeşler ayrıca kilit noktalardaki bazı şirketler, basın kuruluşları ve devlet dairelerine de 'sızmaya' çalışıyorlar. Bu amaçla da gene kendi örgütlerinin ağına düşürdükleri alımlı kızlardan yararlanıyorlar.
Örneğin her 'kardeşin' bir görevi de örgüte bilgi sağlanabilecek bazı kurumlarda çalışan genç kadınlarla ilişki kurmak. Bunların başında bilinmeyen numaralar servisi geliyor. Adnan Hocacılar tıpkı bir gizli servis veya mafya oluşumu gibi haberleşme merkezlerine sızmaya çalışıyorlar. Bu amaçla Emre Çalıkoğlu 118 servisinde çalışan Nalan Mahinur Tunalı ile tanışıyor.
1995 yılında başlayan bu arkadaşlık sonucunda, yakalandıkları güne kadar Adnan Oktar ve sözde imamları istedikleri her telefon numarasına ulaşıyor. Tabii adreslere de. Ayrıca cep telefonları ile yapılan görüşmelerle ilgili olarak çapraz sorgulama yapabilecek kadar çok belge ve bilgiye de ulaşıyorlar. Neden?
Ankara'da bu işi polis yaptı. Türkiye'de yer yerinden oynadı. Şimdi Adnancılar yapıyor ama suskunluk var. Türkiye'yi etkileyen onca çevre böyle bir skandal karşısında nasıl olup da susuyor!
Çoğunluğu yüksekokul mezunu olan 'kardeşler grubu' direkt Adnan Hoca'yla görüşen erkek imamların kontrolünde bulunuyor. Kardeşler, imamların kontrolünde hayatlarını sürdürüyor ve grubun amaçları doğrultusunda çalışma yapıyorlar. Erkek imamların en önemli görevlerinden birisi ise kardeşler grubuna kendi aralarında 'motor' adını taktıkları genç kızlar bulmak ve bunları ağlarına düşürerek, kardeşlerle sırayla veya toplu olarak ilişkilere girmelerini sağlamak. Zengin ve tanınmış ailelerin çocuklarının gönderildiği özel okullar, gittikleri barlar, eğlence ve alışveriş merkezleri imamların avlanma sahası. Örgütün içinde yer alan imam bacılar ve bacılar grubu direkt olarak Adnan Hoca'ya bağlı. Bu kişilerle ilişki yasak, konuşmak yasak.
Sadece Adnan Hoca'ya hesap veren ve sadece Hoca'yla görüşen bacılar, cemaat evlerinde kalıyor. Ev dediysek saray yavruları bunlar. Ayrıca yalıları da var.
Bacılarla evli kardeşler bazı günler dışında eşlerini ve çocuklarını göremiyor. Hoca müritlerin evlenmelerine sıcak bakmıyor. Evlenenlerin örgütten ayrılabileceği ve örgütün zayıflayacağına inanıyor. Bu nedenle, 1993 yılına kadar evlenenlerden nedense çoğu bacıların isteği ile evli oldukları kardeşlerden ayrılmış. İşte Adnan Oktar'ın polis ifadesinde bacılar grubunu tarifi:
"Kurmuş olduğumuz evlerde kalan müritlerimizin tüm ihtiyaçları örgüt tarafından sağlanır. Bayan imamlar ailelerinden ayrılıp bizim evlerimizde kalan bacıların bakımından sorumludur. Bacılar benim kitap yazma işlerimle ilgilenirler. Örgütlenme içinde bacılarla herhangi bir cinsel ilişkiye girmek yasaktır. Müritlerimin zengin, akıllı ve güzel olmalarına önem veririm. Bunun nedeni bu kişilerin çevrelerinin de geniş olması ve örgütün daha da güçlenmesini sağlamasıdır."
'Bahadır Güven bana kız bulurdu'
Oktar erkek imamların maddi kaynaklar, tanıtım dışında en önemli görevinin kendisine ve kardeş olarak adlandırılan erkek üyelere kadın bulmak olduğunu söylüyor:
"Bana kadın ve kız bulma işinden Kemal Gül isimli imam sorumlu idi. Daha sonra bu görevi Bahadır Güven üstlendi. Yakalandığım gece bana Tuğçe isimli bir kız getirmişti. Cariye dediğimiz müritler ve abiler ilişkiye girerken bir mürit ilişkiye şahitlik yapar. Benim dini anlayışıma göre bir erkek ve kadın imam nikâhlı değilse, erkek kadınla normal ilişkide bulunamaz, bulunursa zina olur. Bu nedenle müritlerim cariyelerle anal ve oral seks yapmak zorundadırlar. Aksine davranana ceza veririm. Kemal Gül bir cariye ile normal ilişki kurunca kendisine ceza verdim, iki sene görüşmedim. Hayatımda hiç evlenmedim, imam nikâhlı eşim de yoktur. Cinsel ihtiyaçlarımı yukarıda belirttiğim şekilde müritlerimin getirdiği cariyelerle karşılarım."
Adnan Hoca'nın 12 Kasım gecesi yapılan baskın sırasında birlikte olduğunu söylediği 18 yaşındaki Tuğçe adlı mankenin ifadesi de kurulan fuhuş tuzağını gözler önüne seriyor:
"Bahadır beni bir gün Hoca'nın evine götürüp Adnan Hoca ile tanıştırdı. Hoca güzel olduğumu söyledi. Bahadır beni evin mutfak bölümüne götürdü. Ve "İçeri gir, 'abi' ile tanışmak şereftir" dedi. Hoca bana soyunmamı söyledi. Karşı çıkınca bana 'Korkma beni abi, baba, kardeş ve arkadaş olarak gör' dedi. Ben de giysilerimi çıkardım, kırmızı iç çamaşırlarımla kaldım. 'Çekinme komple soyun' dedi. Ben de çırılçıplak kaldım. Beni okşamaya başladı. Garip kelimeler kullanıyordu."
Adnan Oktar sorgusunda tüm servetini nasıl elde ettiği sorusuna da tüm gerçeği ek bir cümlede anlatan bir karşılık veriyor:
"Benim kurmuş olduğum ve liderliğini yaptığım cemaatin üyelerini zengin çocuklarından seçmemin nedeni budur. Bir yandan ibadet edip, bir yandan lüks bir yaşama sahip olmak için müritlerimin zengin olması gerekmektedir. Ben de bu yüzden müritlerimi zenginlerden seçiyorum."
Kardeş grubunun imamı olan Ferhat Tekelioğlu da Hoca'nın sapık emirlerini ifadesinde ayrıntısıyla anlatıyor:
"Adnan Oktar bize 'seks ve sevişmeyi isteyen bayanlarla birlikte olabilirsiniz. Normal ilişkide çocuk olma tehdidi vardır. Ve nikâhsız olarak yapılırsa zina sayılır, ancak normal ilişki dışında her şey yapılabilir' derdi. Hoca bize Kuran'ı Kerim'de eşinize normal olmayan yollardan yaklaşmayın der, ama bu ibare inanmış kadınlar için geçerlidir. Kuran'a uymayan, ikazlara uymayan kötü ahlaklı kız arkadaşlarınızla bu şekilde sevişebilirsiniz derdi. Bunun üzerine partiler vermeye ve güzel bayanlarla tanışmaya başladı. Bu zaman zarfında bu kızlara 'motor' diyorduk. Ben 100 kadar motorla beraber oldum. Bu ilişkiler normal ilişki değildi, yasaklara uyuyorduk."
Diğer imam Ersin A. da, Hoca'nın daha önceleri gelenekçi İslamiyet anlayışını savunduğunu, ama 1993'ten itibaren Kuran'a dayalı İslamiyet anlayışına geçtiklerini ve kendilerini ılımlı kıldığını ve beraberinde İslam anlayışı olmayan veya az olan kızlarla normal olmayan yollardan seksi getirdiğini belirtiyor, "Bu tür kadınların erkeklerin önüne nimet olarak sunulduğunu, seks yapılan kadınlarla birden fazla kardeşin ilişkiye girmesini bunun da herhangi bir kardeşin bir motor kadına bağlanmasını engelleyeceğini, ancak verilen izinler ölçüsünde yapılacağını söylerdi. Her zaman şahit bulundurulacaktı. Bu anlayışın içinde gruptaki kardeşler kız tavlamaya ve seks yapmaya başladılar. Ancak kızlar bizim grubumuzun sıradışı seks anlayışını dışarıya sızdırabilirlerdi. Bunun için kadınlar uzun süre kontrol altında tutuldu. Adnan Hoca bu dünya zevk dünyasıdır, zevk alınmalıdır, derdi. Bunun için eğlenin, derdi. Ve kontrol etmek için bazı eğlence partileri kasete alınarak kendisine izletilirdi"
Korkunun krallığı bitmeli
Evet bunca anlatılan ve söylenen şeyler, Türkiye'de bambaşka bir dünyanın kapılarını aralıyor bize. Şantaj, tehdit, sömürü hepsi bir arada. Korkunun krallığının bir derebeyi gibi çalışan Adnan Oktar ve adamlarına karşı Türkiye duyarlı olmalı. Şantaja boyun eğen kamuoyunu yönlendirmek ve bilgilendirmekle görevli kişiler suskun kalmaktan korkmamalıdır. Çünkü onların suskunlukları, yarın başka insanların mahvolması anlamına gelir. Tekrar tekrar yazıyorum. Benim okuduğum Adnan Hoca dosyasındaki bulguların her biri, bu örgütün arkasında başka güçlerin olduğunu gösteren delillerle dolu. Bugün bunları görmezden getirmeye çalışan sapıklıkların esirindeki siyasiler ile şantaj kurbanı üst düzey yöneticiler olabilir. Hatta bunların kurbanı belediye başkanları da bulunabilir. Bunların susmaması lazım.
MHP İstanbul Milletvekili Mehmet Gül, bu gruptan bazı kişilerin kendisine seçimler sırasında bazı broşür ve tanıtım afişlerinin basımıyla ilgili yardımcı olmak istediklerini söylediklerini anlattı. Gül bana, "Ne Adnan Oktar'ı, ne de bunların yöneticilerini tanırım. Seçimler sırasında geldiler, ben de 'olur' dedim. Bunlar şimdi benim adımı karıştırıyorlar. Bu yapılan ahlaksızlıktır. Bunu kabullenmem mümkün değildir. Benim bunlarla ne alakam olabilir?" diye dert yandı. Evet bu adamlarla ilişkide olanların, Gül'ün söylediği noktada kendilerine sormaları lazım: "Benim bunlarla ne işim var? Bunlar bana nasıl yaklaştılar?" Bu soruların yanıtları pek çok şeyi çözecek, gerçekleri ortaya çıkarır. Bu iş, sonu nereye varacaksa oraya kadar götürülmelidir.
Tuncay ÖZKAN
http://www.radikal.com.tr/2000/01/14/yorum/adn.shtml