Top Social

Ergenekon kimin projesi? Bir başka cepheden Ergenekon (Ergenekon - CIA- Adnan Oktar - Fethullah Gülen)



Ergenekon projesi, ABD ve İsrail menfaatlerinin ve Büyük İsrail Projesi’nin neresinde?
Kripto Yahudi ve Sabetayistlerden müteşekkil olan Adnan Oktar cemaati ile Fethullah Gülen cemaati bu maksatlı ve gerçek niyeti gizlenen projenin neresinde? ABD ve İsrail neden F tipi bir T.C. yapılanmasına izin veriyor hatta bunu temin etmek için her şeyi yapıyor? Fethullahçılar mı ABD’ye, ABD mi Fethullahçılara çalışıyor? Yoksa hepsi birden İsrail’e ve Sanhedrin hahamlarına mı çalışıyor?

Aşağıda okuyacağınız satırlar bir oldu bitti ile ERGENEKON davasına dahil edilen ve tutuklanan gazi üsteğmen bir avukatın, Serdar Öztürk’ün, İstanbul  13ncü Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’na verdiği savunmasından küçük bir kesittir ve çok ilginç bilgiler/iddialar/deliller içermektedir.

***
Aşamalardaki tüm savunmalarımızda Ergenekon soruşturmaları ve delillerinin bir proje olduğunu, Sahte Ergenekon belgelerinin asli kaynağının CIA görevlisi John Kunstadter olduğunu, bu ABD.linin homoseksüel ya da moda deyimle mütedeyyin eşcinsel bir Fetullahçıyı eleman olarak kullanıp sahte belgeleri yargıya taşımaya çalıştığını, bu işi 2001 de beceremediğini, Emniyet istihbarat içinde yapılanmış ABD.de ikamet eden ve CIA görevlilerinin göçmenlik vizesi için referans olduğu Fetullah Gülen’ e bağlı cemaat mensubu polisler tarafından fiilen bu projenin yürütüldüğünü emniyet, yargı ve basında bu projenin içinde yer alan kişiler bulunduğunu açıkladık. Tüm bu projede, ABD tarafından hedef seçilen kişilerin evlerine ofislerine konusu suç teşkil eden deliller yerleştirilmesi, el konulan CD-DVD gibi dijital veri depolama aygıtlarına konusu suç teşkil eden veri yüklenmesi sonucu tutuklanmalarının sağlandığı, cemaat mensubu polislerin elinde TSK.den çalınmış çok sayıda belge olduğu, bunları hedef seçilen kişilerden elde edilen dijitallere yükledikleri belirlenmiş, ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur.

Ben mahkemenizde CIA.nin bu proje için Türkiye’de kurduğu şirketin adını da açıkladım. Bu kişiler, hedef alınacak kişilerin isim listelerinin belirlenmesinde görevli idiler. Daha sonra açılan Ergenekon torbasına, AKP muhalifleri ve cemaatin hoşuna gitmeyen insanlar da eklenmiştir. Böylece ABD.nin yaptığı örtülü operasyondan, AKP ve cemaatin de sonuna kadar istifade ettiği anlaşılmaktadır. Bu işlerin yapılış şekline bakıldığında Türkçede bunu tanımlayacak tek bir kelime vardır: KALLEŞLİK. Hiç kimse beni, kalleşlikle Müslümanlığın bağdaştığı konusunda ikna edemez. Kimse bana Müslümanlığın içinde kalleşliğinde bulunduğunu iddia edemez. İşte bizim bu süreçte sert bir üslupla mücadele etmemizin sebebi budur. Biz hayatımızda kimseye kalleşlik yapmadık. Bize düşman olanların bile mert olmasını isteriz. Düşmanımızın bile mertçe mücadele etmesini bekleriz. Ancak kimden gelirse gelsin kalleşliğe prim vermeyiz. İşte bu süreçte emniyet içindeki suç örgütü tarafından kalleşçe yöntemler kullanıldığı için üslubumuzda sert olmuştur. Fetullah Gülen cemaati mensubu olduğu iddia edilen Faruk MERCAN’ da 7 MART 2011 de CNN TURK te katıldığı “Tarafsız Bölge” adlı programda bizi kastederek “burada bir avukatlık tarzı yargılanıyor” diye beyanlarda bulunmuştu. Kendisi de bu projenin bir parçası olduğu yönünde aleyhinde kuvvetli bulgular olması nedeniyle böyle konuşması normaldir. Bende şimdi mütalaada, polislerin ifadesi ile örtüşen, keza Faruk Mercan’ın TV beyanlarında da “burada bir avukatlık tarzı yargılanıyor” şeklinde geçen ithamlara atfen, üslup ve tarzımız hakkında bilgi vereceğim.

Çünkü buradaki sanıklar, Avukat Orhan Kemal CENGİZ’in 2011 de İstanbul Taksim HİLL otelde yapılan toplantıda itiraf ettiği gibi, dosyadaki delillerden dolayı değil, aslında kendilerine cemaat tarafından atfedilen başka suçlar nedeniyle, haklarında yaratılan delillerden dolayı yargılanmaktadırlar. Bu bağlamda, soruşturma ve yargılama sürecinde üslubumuzun neden sert olduğunu ve tarzımızın neden böyle olduğunu izah etmek gerekirse;

a- O tarihte müvekkilim olan Avukat Mustafa Levent Göktaş 7.1.2009 da gözaltına alınana kadar bizim kimseyle bir husumetimiz, hasımlığımız ya da düşmanlığımız yoktu. Siyasetle de bir ilgimiz bulunmamaktaydı. Hayatımız boyunca hiç kimseye kalleşlik de yapmadık. Kimseye düşman da değildik. Türklük töremiz gereği, bize düşmanlık yapanların dahi mert olmasını isterdik. Ancak Levent Albay, avukatlık ofisine bırakılan bir DVD nedeni ile tutuklandı. Böyle bir eylem o DVD.yi ofise koyanlar için Türkçede kalleşlik olarak tanımlanır. Biz kişisel olarak kalleşlik yapanların, dinine, imanına, siyasi görüşüne ve etnik kökenine bakmayız. Kalleşlik, kalleşliktir. Kalleşliği yapan da kalleştir. Bunun başkaca da bir tanımı yoktur. Hiçbir hal ve şartta kalleşliğe prim vermemiz ve boyun eğmemiz de mümkün olmadığı için, bu süreçte en sert şekilde mücadele ettik. O yüzden avukatlık üslubumuz da sert oldu. Aynı Avukat Bekir BERK beyin, kendi inandığı değerler uğruna sevdiği insanları siyasi yargılamalarda en sert bir biçimde savunduğu gibi.


b- İkincisi, Levent Göktaş gözaltına alındığında, işin içinde ABD.lilerin olduğunu öğrendik. Sonra da 10.01.2009 da gece saat 22.30 civarı bizzat İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele şube binası önünde bu ABD.lileri gördük. İlk savunmamda mahkemenizden İEM.lüğü TEM şubenin kamera kayıtlarını getirtmenizi talep ettik. Ancak mahkemeniz bu kayıtları getirtmedi. Bir işin içinde ABD istihbarat örgütleri varsa, orada cinayet, bombalama, örtülü faaliyetler ve pis işler vardır. Biz ne ABD halkının düşmanıyız ne de ABD devleti içinde legal hareket edenlere karşı bir düşmanlığımız olabilir. Medeni hiçbir devlet ve toplum bizim düşmanımız değildir. Ancak ABD devleti içindeki savaş çetelerinin, dünyanın her tarafında adam öldürme, siyasi cinayetler planlama, örtülü faaliyetlerle siyasi iktidarları devirme ya da kukla iktidarları iş başında tutma, darbe planlama ve gerçekleştirme gibi faaliyetlerinin demokrasi ya da medeniyetle bir ilgisinin olmadığı ve olamayacağı açıktır. Biz 12 Eylülden önce ülkemizde ki ABD istihbarat örgütlerinin faaliyetlerini, cinayetlerini 1977 Taksim katliamını, 1977 Maraş olaylarını unutmadık. Tamamı ABD. istihbarat örgütlerinin ve yerli malı işbirlikçilerin eseri idi. Ben terörle 12 yaşında tanıştım.  Astsubay olan babamın görevi nedeni ile Gaziantep’te iken, Haziran 1980 de Orduevinin bahçesinde diğer çocuklarla oyun oynadığımız esnada, bir terörist önce bahçeye el bombası attı ve akabinde Orduevinin bahçesini taradı. O dönemde toplumun kamplara ayrılarak terörün yaratılması ve kardeşin kardeşe kırdırılması projesi yine ABD.nin işi idi. Bu gün de Fetullahçılar eli ile yürütülen örtülü operasyonlarla ülke kamplara ayrıştırılmaya, gerginlik ve şiddet, akabinde de terör yaratılmaya çalışılmaktadır. Yani olay aynı ancak sadece aktörler değişmiş durumdadır. Yine 1993-1994 yıllarında Silopi’de görevli iken, ABD helikopterlerinin Cudi Dağı Ballıkaya köyündeki PKK terör örgütü kampına yardım malzemesi attığına bizzat tanık olduk. Dolayısı ile, hayat tecrübemiz gereği, bir işin içinde ABD istihbarat örgütleri varsa, orada pislik olduğunu, cinayetler olacağını, bombaların patlayacağını biliriz. Biz böyle bir şeye tanık olduğumuzda hali ile, kırmızı görmüş boğa gibi kızarız. Bu da gayet doğaldır. İşte Ergenekon operasyonlarının başında, müdafi olduğumuz aşamada işin içinde ABD.li istihbarat görevlilerinin olduğunu öğrendiğimiz ve sonrada gördüğümüz için hali ile, bu süreçte en sert bir biçimde mücadele ettik.

Devam eden süreçte, polislerin elinde TSK.den çalınmış çok sayıda askeri bilgi ve belge olduğuna dair somut kanıtlara ulaştık. Levent Albay gözaltındayken polisler onu TEM şubenin 4 ncü katına sohbet için çağırıp “bize bir general adı ver. Bir olay anlat. Buradan çık git” diye konuşmuşlardır. Bu normal bir soruşturma yöntemi değildir. Sorgular esnasında şüphelilere yöneltilen soruları incelediğimizde ve polislerin Levent albaydan istedikleri hukuk dışı talepleri irdelediğimizde, ortada bir soruşturma filan olmadığını, Türk Ordusunun topyekun hedef alındığı bir örtülü operasyonun bulunduğunu fark ettik. Polisler ellerindeki Genelkurmaydan çalınmış belgeleri legalize etmek için hedef seçtikleri kişilerden elde edilen dijital veri depolama aygıtlarına bu dokümanları yüklüyorlar ve bahse konu hedef seçilen kişilerin tutuklanmalarını sağlıyorlardı. Bu aynı zamanda askeri casusluk faaliyeti demektir. Soruşturma aşamalarında bu faaliyetleri yürüten polislerin tamamının Fetullah Gülen cemaati mensubu olduklarını yine emniyet içindeki görevlilerden ve cemaat mensuplarından öğrendik. Bu durumu Genelkurmay Başkanlığına “Ortada hukuki bir süreç yok. Hedef TSK durum savaş hali kadar ciddi” şeklinde bir yazı ile resmi olarak bildirdim.

Şimdi olgulara baktığımızda, işin içinde ABD.liler var, Genelkurmay Başkanlığından çok sayıda belge çalınmış, hedef seçilen kişilere konulmak suretiyle belgeler legalize ediliyor, Hem de hedef seçilen kişiler bu şekilde tutuklattırılıyordu. Askeri casusluk demek, vatan hainliği demektir. Biz askeri casusluk yapan birisini tespit ettiğimiz zaman; onun dinine, siyasi görüşüne, etnik kökenine bakmayız. Kim yaparsa yapsın askeri casusluk ihanettir. İşte bir avukat olarak soruşturma ve kovuşturma sürecinde üslubumuzun sert olmasının ikinci sebebi de budur.

ABD.nin buradaki asli hedefi Türk Ordusunu çökertmek değildir. Bu sadece tali bir hedeftir. Yani ABD. istihbarat örgütlerinin cemaat mensuplarını kullanarak yaptıkları iş, asıl hedefe giden yol üzerinde ki engelleri kaldırma ve saha temizliği yapma operasyonudur. Asıl hedef, İsrail’in askeri güvenliğini sağlamak, bölgedeki petrol, madenler ve temiz su kaynaklarını elde etmek için Kuzey Irak’ta kukla bir kürt devleti kurmaktır. Bunun önündeki en büyük engel olan Türk Ordusunu çökertmeden, ABD ve İsrail böyle bir hedefi elde edemezdi. İşte bu operasyon, psikolojik harp teknikleri ile Türk Ordusuna düşman haline getirilen cemaat mensubu polis ve istihbarat mensupları kullanılarak “hukuki süreç” maskesi ile yapılmıştır. Önce cemaatçiler Ordu düşmanı haline getirilmiş, Psikolojik ortam hazırlanmış, sonrada deliller oluşturulmuştur. Bu operasyon hala da devam etmektedir.  .

Burada irdelenmesi gereken bir diğer konu da ayrıştırılmaya çalışılan Kürtlerin kökenidir. “Türk” ismi, Hazreti Nuh’un oğlu olan Yafes’in “Türk” adında ki oğlundan gelir. Türklerin, Kürtlerin ve Orta Asya’daki milletlerin asli soyu, Hazreti Nuh’un “Türk” adlı torununa dayanır. O yüzden, “Kürtler farklı bir halk” diyenlerin amacı, aynı babanın oğlu olan insanları ayrıştırarak emperyalizm’in amaçlarına hizmet etmektir.

Bu operasyonda Fetullah Gülen cemaati mensubu polisler ve cemaat mensubu oldukları iddia edilen yargı mensupları etkin olarak kullanılmışlardır. Siyasi iktidarda, bir şekilde bu operasyona izin vermek veya görmezlikten gelmek zorunda kalmıştır. Çünkü Türk Ordusunun sahte delillerle çökertilmesi karşılığında onlara da muhtemelen başında bir Halife’nin bulunduğu, tüm İslam coğrafyasını kontrol eden Ilımlı İslam devleti vaad edilmiştir. Böylece, Türkiye’yi istediği gibi kontrol eden ABD, Türkiye üzerinden tüm İslam coğrafyasını kukla halifelik makamı ile kontrol edebilecek, böylece bağımsız bir İslam Ülkeleri Birliği önlenecekti.

ABD benzer bir operasyonu 1965 de Irak’ta yapmıştır. O dönemde, ABD.nin müttefiki olan İran, başında Saddam’ın bulunduğu Irak izin vermediğinden dolayı Şat-ül Arap su yolundan istifade edemediği için, Irak’ı bu konuda masaya oturtmak maksadıyla Irak’ın kuzeyindeki Molla Mustafa Barzani önderliğindeki Kürtleri ayaklandırmayı ve bu şekilde Irak’ı masaya oturtmayı planlamıştır. Planın asıl sahibi ABD.nin Yahudi kökenli Dış İşleri Bakanı Henry Kissinger’dır. O operasyonda asıl hedef Irak’ı ve Saddam’ı masaya oturtmaktı. Ancak bu plandan ve hedeften haberi olmayan Molla Mustafa Barzani’ye, Saddam’a karşı ayaklanması mukabilinde Bağımsız Kürt devleti vaad edilmiştir. Molla Mustafa Barzani, ABD ve İran tarafından silahlandırılmış teçhiz edilmiş ve 1965 de ayaklanma başlatılmıştır. On yıl sonra Irak anlaşma masasına oturmaya razı olmuş, İran ve Irak arasında ABD.nin de arabuluculuğu ile 1975 de Cezayir Anlaşması imzalanmıştır. Asıl hedef hasıl olduğu için ABD ve İran, Molla Mustafa Barzani’ye yaptığı silah yardımını kesmiş, neticede Saddam iki hafta içinde ayaklanmayı bastırmış, binlerce Kürt öldürülmüş, yüz binlerce Kürt de bu ihanet sonucu yerlerinden edilmiştir. Neticede Molla Mustafa Barzani ABD. Hava Kuvvetlerine ait Walter Rid Hastanesinde kahrından ölmüş ve Virjinya’daki Yahudi mezarlığına defnedilmiştir. 

İşte bu gün de ABD.nin benzer bir yöntemle asli hedefi olan Kuzey Irak’ta kukla Kürt devleti kurulmasını sağlamak için, cemaat ve AKP.yi ılımlı İslam devleti vaadi ile kandırdığı ve Türk Ordusuna operasyon yapılmasına ikna ettiği anlaşılmaktadır. Tarih bilmeyenlerin devlet yönettiği yerlerde bugün yaşananlar gayet doğaldır. ABD herkesi, kendi çıkarları için uygun şekilde motive ederek kullanır. İşte bizim kızdığımız, Türk Milleti adına durumu anlaması ve tedbir alması gerekenlerin, neden durumu öngörüp gerekli tedbirleri almadığı hususudur. Oysaki Atatürk 80 yıl önce Türk Milletini ve Türk Ordularını, “İktidara sahip olanlar şahsi emellerini, müstevlilerin siyasi emelleri ile tevhid edebilirler” diyerek uyarmıştır. Hal böyle iken, örtülü operasyonu fark etmeyip ya da fark etmesine karşın gereğini yapmayıp ortada hukuki bir süreç filanda yok iken, sorumlu makamlarda oturanların, teğmen, üsteğmenler, harp okulu öğrencileri tutuklanırken “hukuki sürece saygı duyalım” diye konuşmaları, mutlaka yargılanmalarını gerektiren bir durumdur. Bugün de sahte belgelerle tutuklanan her subay ve askeri personel ile, ileride tutuklanacak her subay ve askeri personelin yer itibarı ile en üst amiri olan, makam itibarı onların hak ve hukukunu korumakla görevli ve sorumlu olan yetkililer, mutlaka yargı önüne çıkartılmalıdırlar. Aksi halde tarih ileride bir daha tekerrür eder.    

c - Bu süreçte, sert bir üslupla mücadele etmemizin bir nedeni de, ABD hesabına bu işleri yapanların, güya İslamiyet adına yaptıklarına inanmalarıdır. Bizim gerek bireysel olarak gerekse toplumsal çok kötü huylarımız vardır. Birincisi İnancımız gereği Allah ile aramıza hiç kimseyi sokmayız. Günahımızla ve sevabımızla sadece Allah’a taparız. Ne AKP ne Fetullah Gülen ne devlet, Allah inancımızla bizim aramıza giremez. İkincisi, bugüne kadar dört defa ölümden döndük. Daha 20 yaşındayken bir atlayış esnasında paraşütümüz açılmadı, çakılmak üzere iken yedek paraşütü zorla açtık ve 8-10 saniye sonra yere indik. Bir diğer olayda ise, 26 yaşında güneydoğuda ağır yaralandık ve iki hafta yoğun bakımda kaldık. İki sene tedavi gördük. Dolayısı ile, ölümü yaşayan, ölümün kıyısından geçmiş, öbür taraftan dönmüş her insan gibi ölüm dahil hiçbir şeyden korkmayız. Ölümden korkmayan insanları sahte belgelerle korkutabileceğini zannetmek kadar büyük bir akılsızlık yoktur. Bunu sahte belgeleri hazırlayarak suç işleyen cemaat mensubu polisler için söylüyorum. Diğer yandan bir kötü huyumuzda insanlık dışında hiçbir dil bize sökmez. Sadece ve sadece insanlıktan anlarız. Tehdit, sahte belge, düzmece trafik kazası ile ölümle korkutmaya çalışma vb davranışlar bizde aksi tesir yaratır. Ve daha öncede ifade ettiğimiz üzere, kimden gelirse gelsin kalleşliğe boyun eğmeyiz ve kimse bize kalleşlikle yapılan işleri Müslümanlık diye yutturamaz.

d- Bu süreçte üslubumuzu sert olmasının diğer nedeni de, insanların özel hayatına bulaşılmış olmasıdır. Bir kere sağlıklı bir erkek, başka bir erkeğin özel hayatını merak etmez. Bu çok sağlıklı bir durum değildir. Dışarıdan bakanlar bunu yanlış anlarlar. Fetullah Gülen cemaati mensubu Tuncay GÜNEY’ in durumu ortada, Işık evlerindeki çocuklara tecavüz edildiğine dair ifadeler dosyada iken, insanların özel hayatını izlemeye çalışanların sağlıklı olduğunu düşünmek mümkün değildir. Keza, ABD. de benzer bir süreç Mc Carthy döneminde yaşanmıştır. Ne acıdır ki Ergenekon sürecine benzer bir dönem olan o süreci yöneten FBI başkanı Hoover’ında yıllar sonra eşcinsel olduğu ortaya çıkmıştır. Şimdi benim 14 yaşındaki oğlumun kız arkadaşı ile yaptığı telefon konuşmasını dosyaya delil diye ses kaydı olarak sunmuşlar. Bana bunun neresinin terörle mücadele olduğunu anlatın. Beni ikna edin. Her türlü suçlamayı kabul edeyim. Bunlar öyle usulü hata, soruşturma hatası filan değildir. İnsanların özel hayatları sadece kendilerine aittir. Başkalarının özel hayatı, özel yetkili savcıları veya cemaat mensubu polisleri ya da bu cemaatçilerin taptığı anlaşılan Fetullah Gülen’i ilgilendirmez. Benim referansım Kur’an dır diyen Fetullah Gülen ile aynı referansı kullandığını iddia eden cemaatçi polisler açıp Kur’an-ı iyi okurlarsa, Orada “tecessüs etmeyin- kimsenin gizli hallerini araştırıp ortaya dökmeyin-  diye bir ayet vardır: Lafla Kur’an referans olmaz. Sözün ve yaptığın iş farklı ise, haddin olmadığı halde insanların özel hayatına bulaşmış isen, kimse sana Kainat imamı olarak bakmaz. Ne olarak bakacağını söylemeye de benim terbiyem elvermez. Benim özel hayatımda bir yanlış varsa, bunun günahı da sevabı da bana aittir. Günah varsa hesabı Allah’ a aittir. Fetullah Gülen’e ve onun takipçisi olduğu bilinen polislere değil.

İşte bu işi yapanların, sanıkların yargılama ile hiçbir ilgisi olmayan özel hayatlarına telefon dinlemesi yolu ile bulaşmış olmaları ve bunu bir marifet sanmaları nedeni ile doğal olarak üslubumuz sertti. Özel yetkili savcı Zekeriya ÖZ, ben tutuklandıktan sonra, özel hayatımla ilgili avukatlarıma bir takım sözler sarf etmiş. Bu bir savcıya yakışmaz. Bu ve tape lerin içeriğinin Avukat Abdullah Kaya’ya açıklanması gibi diğer bazı nedenlerle Zekeriya ÖZ, hakkında HSYK.na suç duyurusunda bulundum. O dilekçede Zekeriya ÖZ’ ün hukuka aykırı olduğunu düşündüğümüz bu tip eylemlerini eleştirmek için “Bir Cumhuriyet Savcısı işi gücü olmayan dedikoducu mahalle kadınları gibi davranamaz” diye yazmıştım. HSYK.da savcı sıfatı taşıyan bu şahıs hakkında gereğini yapmak yerine, benim hakkımda suç duyurusunda bulundu. Şimdi Zekeriya ÖZ, benim özel hayatımla ilgili avukatıma lüzumsuz ve kendisini hiç ilgilendirmeyen türde beyanlarda bulunmasa, üzerinde gizlilik kararı bulunan dosya içeriğindeki “tape” leri, yakın dostu olduğu anlaşılan başka bir avukata açıklamasa biz böyle bir dilekçe yazar mıyız? Yada böyle bir ifade sarf eder miyiz?. Ben avukatım. Levent GÖKTAŞ’ın müdafisi olduğum dönemde defalarca Beşiktaş’taki İstanbul Adliyesine gittim. Eğer Zekeriya ÖZ’ ün benim özel hayatımla ilgili bir sıkıntısı, bir sorunu vardıysa, o zaman benim yüzüme karşı gelip söylemeliydi. Benim üslubumu eleştirenlerin, önce kendi yaptıklarına bakmaları lazımdır. Biz durduk yerde kimseyi sert bir üslupla eleştirmedik. Ağır bir hukuk ihlali olduğunda, üslubumuz da hali ile sert olacaktır. Eleştiri bir övgü olmadığına göre kadife sözcüklerle yapılmaz. AİHM kararları da bu yöndedir. Kaldı k, adı geçen savcı kendisine hakaret edildiği iddiası ile açılan bir davada, davaya katılmak için dilekçe gönderdi. Biz çok sevindik. Çünkü savcıyı eleştirdiğimiz konuları CMK. 201 nci maddesi gereği katılma kararı verilirse kendisine doğrudan sorma imkanı bulacaktık. Mahkemeden katılma talebinin kabul edilmesini bizim de duruşmada hazır edilmemizi talep ettik. Mahkeme bu talebimizi kabul etti. Sonra ne oldu biliyor musunuz? Mahkemeye katılma dilekçesi gönderen Zekeriya ÖZ, bizim de duruşmaya katılıp kendisine soru yönelteceğimizi öğrenince ortadan kayboldu. Mahkemeye gelmedi. Dilekçe gönderip katılma talebinden vazgeçtiğini, sadece şikayetçi olduğunu bildirdi. Eleştirmek için söylüyorum, böyle bir hareket tarzı bir savcıya yakışmaz. Cumhuriyet Savcısı, yaptığı her işlemi her makam önünde ve gerekirse mahkeme önünde mertçe, yiğitçe savunabilmelidir. Ya da savunamayacağı ve cevabını veremeyeceği işler yapmamalıdır. İşte bizim üslubumuz bunun için sert. Yapılanların ne İslamiyetle, ne hukukla ne de başka bir şeyle açıklanması ve hazmedilmesi mümkün değildir.

Bu kapsamda, yasa dışı telefon dinlemesi yaptıkları iddiası ile haklarında suç duyurusunda bulunduğumuz ve haklarında halen soruşturma devam eden emniyet görevliler şunlardır:

YASA DIŞI TELEFON DİNLEMELERİNİ YAPTIĞI İDDİASI İLE HAKKINDA SUÇ DUYURUSU YAPILAN ŞAHISLAR

MUTLU EKİZOĞLU,         TCKN: 26095734972, Halen Siirt İl Emniyet Müdürü
Mustafa Kılıçarslan,        TCKN: 23515577140 Halen Silvan İlçe Emn. Amiri
Ayhan Akça,                      TCKN: 36373546210 Halen TEMÜH D. Bşk.lığında
Erhan KÖRTEK                  TCKN: 42631018252 Halen İEM.lüğü TEM şubede
Yakup ERGÜN                   TCKN:11141608406 Halen Üsküdar ilçe Emn.de
Mehmet S. YAĞABASAN TCKN: 17611891958 Kızıltepe İlçe Emn. Md.de
Hüsnü KIRAN                    TCKN: 45553588902 K. Maraş İl Emn. Md.lüğü
Adil ÖZARSLAN                TCKN: 33118521778 Hasanoğlan Polis MYO Ankara                          
Mustafa ALTUNBULAK TCKN: 63139247432 İEM.lüğü TEM şube Md.lüğü
Harun DOĞAN                  TCKN: 21199816388 İEM.lüğü TEM şube
Erkan ÜNAL                                       TCKN: 22622576732 İEM.lüğü KOM şube

Bu polisler hakkında mahkemeniz tarafından da suç ihbarında bulunulmasını talep ediyorum.

e- Bu işleri yapanlar, İslamiyetle en ufak bir sorunu olmayan, sadece dinimizi, siyasi ve ticari çıkarı için kullananları hazmetmeyen Orduyu ve Atatürkçüleri düşman olarak görmüşler ve kendi akıllarınca ABD.nin de yardımı ile BOP Projesi çerçevesinde Türk Ordusuna savaş ilan etmişlerdir. Ben din alimi değilim. Durduk yerde insanlara din dersi vermeye, ayet okumaya kalkışanlardan da hoşlanmam. Çünkü din bir gösteriş alanı değildir. Tam aksine Allah ile kul arasındaki en özel ilişkidir. Ancak bu işleri yapanlar kendi cemaatleri içinde İslamiyet adına hareket ettiklerini söyledikleri için bunları açıklamak zorunda kalıyoruz. Bir savaşta dahi haddi aşamazsınız. Haddi aşarsanız kaybedersiniz. Bizlere bu savaşı, ABD çıkarları uğruna ilan edenler, hukuki süreç gibi göstertilmeye çalışılan bu süreçte kadınları hedef almışlardır. Anneleri hedef almışlardır. Gazeteci Müyesser YILDIZ hanım, bilgisayarına dışardan virüsle gönderilen bir belge nedeni ile tutuklanmıştır ki, bu işi yapmak çocuk oyuncağıdır. Eğer zerre kadar inancınız ve şerefiniz yoksa, insanlara iftira atmak için bu tip teknolojik imkanları kullanmak mümkündür.

Yine bu süreçte, benim müdafiliğimi yapan Avukat Demet Reçber Hanım da hedef alınmıştır. Benim tutuklandığım 7.6.2009 /Pazar günü, O’nun da Alanya’daki ofisine gizlice girilmeye çalışılmış, ancak alarmın çalışması ve yerel kolluğun müdahale etmesi sonucu başarılı olamamışlardır. Müteakiben, 24.06.2009 günü Genelkurmay Askeri Savcılığı avukatlık ofisimde bulunduğu iddia edilen “İrtica ile Mücadele Eylem Planı” adlı sahte belge hakkında KYOK.ı vermiş, devam eden süreçte, davaya müdahil olan AKP.nin genel başkanı ve başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan beyefendi, 27.06.2009 günü ekranlara çıkıp “Belgenin aslını mutlaka bulacağız” diye beyanatlarda bulunmuştur.. Bu açıklamadan sadece 2 gün sonra 29.06.2009 da Ankara’da ki avukatlık ofisimiz, kimliği meçhul bir şahıs tarafından aranmış ve “belgenin aslı ve Serdar ÖZTÜRK ün avukatlık ofisine girilmesine ilişkin talimatı veren emniyet müdürünün ses kaydı ben de buluşabilirsek onu size vereceğim” şeklinde beyanlarda bulunulmuştur. Avukatlarım sayın Demet Reçber ve sayın Cahit Karadaş, adının Bülent Türker olduğunu ifade eden bu şahısla iki defa 1 ve 2 Temmuz 2009 da Bilgi Üniversitesindeki kafeteryada buluşarak görüşmüşlerdir. Şahıs, “kendisinin de emekli özel harekatçı polis olduğunu, “AKP ve GÜLEN’i BİTİRME PLANI adlı sahte belgenin aslını ve ses kaydını” ŞİŞLİ’ de bir bankanın kasasında sakladığını, kendisinin ve ailesinin can güvenliğinin sağlanması halinde bu kayıtları ve belgeleri vereceğini, artık kendisinin de bu yapılanlardan rahatsız olduğunu, avukatlık ofisine girilmesi talimatını bizzat Ali Fuat Yılmazer’ in verdiğini” açıklamıştır. Ancak avukatlarım bana konuyu anlattıklarında, bunun tuzak olduğunu, asla Şişli’de ki son buluşmaya gitmemelerini, belgenin aslı diye imzası renklendirilmiş başka bir sahte belgeyi onların üzerinde İstanbul’un göbeğinde yakalatacaklarını, böylece “belgenin aslı Serdar ÖZTÜRK’ün avukatlarının üzerinde yakalandı” diye yaygara koparacaklarını, asıl hedeflerinin Genelkurmay Başkanını tutuklatmak olduğunu, derhal Ankara’ya dönüp askeri savcı ile irtibat kurmalarını, eğer adam samimi ise belgeyi getirip askeri savcıya teslim etmesini sağlamalarını, bu sahte belgenin aslının olmasının mümkün olmadığını, olayın çok kuvvetle muhtemel cemaatçi polislerin tuzağı olduğunu, kendilerinin asla belgeye el sürmemelerini söyledim. Bu görüşmeden sonra Bülent Türker adlı, polisin tuzak kurmak için kullandığı anlaşılan adama belgeyi askeri savcılığa teslim etmesi söylendi. Ancak şahıs askeri savcı ile irtibata geçmeden ortadan kayboldu. Avukatım Demet REÇBER’ i ismen arayarak tuzağa düşürmeye çalıştılar Ama başaramadılar. Bu şahsın ve Ali Fuat Yılmazer’ in HTS kayıtlarını biz mahkemenizden talep ettik. Ancak mahkemeniz bu taleplerimizi reddetti. Adnan Hocacı kadınlar Ayşegül Hüma Babuna ve Aylin Atmaca’nın avukatları Ceyhun Gökdoğan aracılığı ile bizim hakkımızda suç duyurusunda bulunmaları sayesinde, Bülent Türker’in irtibatlarını kısmen tespit ettik. Bu nedenle, esasen bizim hakkımızda suç duyurusunda bulundukları için kendilerine müteşekkirim. Bu sayede mahkemenizde toplanmayan bazı delillere ulaştık.
Bülent TÜRKER’in, 355 539 013 044 950 İMEİ numaralı telefonunun HTS kayıtları ve irtibat şemaları incelendiğinde,  şahsın “3555 3901 3044 950” İMEİ nolu telefonda;

Bülent Türker adına kayıtlı          0 534 251 01 81 nolu telefon hattını,
Bülent Türker adına kayıtlı          0 539 975 28 90 nolu telefon hattını,
Bülent Türker adına kayıtlı          0 534 268 23 64 nolu telefon hattını
Yusuf Türemiş adına kayıtlı         0 506 945 85 17 nolu telefon hattını,
Zilfi Aydoğan adına kayıtlı            0 531 378 94 95 nolu telefon hattını,
Murat Tağlı    adına kayıtlı            0 531 519 96 50 nolu telefon hattını,
Hikmet Bayram adına kayıtlı       0 535 723 51 34 nolu telefon hattını,

Kullandığı belirlenmiştir. Şahsın Vahram Hambaryan ve Fatih DUĞLES adlı Ermeni kökenli şahıslar ile, Baykal Dalgıç adlı Alanya’da ikamet eden bir şahısla irtibatı olduğu görülmektedir. Biz mahkemenizden Vahram Hambaryan’ ın ve diğer bazı kişilerin HTS kayıtlarının getirtilmesini talep ettik. Ancak mahkemeniz iddianame tarafı olmayan şahısların HTS kayıtlarını getirtemeyiz diyerek bu talebimizi reddetti. Ancak bu ara kararına rağmen yine mahkemeniz tarafından iddianame tarafı olmayan Mustafa Güray Değerli adlı gazetecinin HTS kayıtları re’sen getirtildi.. Bu normal bir yargılama usulü değildir. Bu nedenle heyetiniz hakkında HSYK.na suç duyurusunda bulundum. Tüm bu irtibatlar ve ısrarla şahsın diğer telefonlara ait HTS kayıtlarının getirtilmemesi, şahsın polis içindeki suç örgütünün kullandığı kişilerden olduğunun açık kanıtıdır.

MÜDAFİİM AVUKAT DEMET REÇBER’İN 4.1.2010 DA ÖLÜMLE TEHDİT EDİLMESİ

Avukat Demet REÇBER, 4.1.2010 tarihinde, bir akrabasına gönderilen ve doğrudan avukat hanımı hedef aldığı açıkça anlaşılan;  “MEZARIN BAŞINDA BİR KIZ AĞLIYORMUŞ. MEZARDA YATANIN ANNESİ, KIZIN ANNESİNİN KAYNANASI OLDUĞUNA GÖRE MEZARDA YATAN KIZIN NESİDİR? AKLINA GÜVENEN BUYURSUN”  şeklinde, ruh sağlığı yerinde bir insanın yazamayacağı ifadeler içeren bu mesajla ölümle tehdit edilmiştir.

Yapılan soruşturma sonucunda, suça konu mesajın Konya Karaman nüfusuna kayıtlı, sık sık Kâhta’da ki bir şeyhin yanına giden, tarikatçı olduğu anlaşılan 1989 doğumlu bazı akrabaları polis olan Mustafa ELMAS adlı 21 yaşındaki bir genç tarafından gönderildiği belirlenmiştir. Ankara CBS.lığı tarafından 15.7.2010 gün ve 2010/28223 esas sayılı iddianame (İD.. No:2010/15217, S.N. 2010/13551) iddianame düzenlenmiş ve Ankara 3ncü Sulh Ceza Mahkemesi tarafından, 2010/1762 esas numarasına kayıtlı olarak yapılan yargılama sonucunda, 2.5.2011 tarihinde sanık MUSTAFA ELMAS’IN mahkumiyetine karar verilmiştir.

İşte bunları yaşayan, tuzağa düşürülmeye çalışılan, ölümle tehdit edilen ancak buna rağmen yılmayan ve korkmayan avukat Demet hanım bir duruşmada heyetinize, “Bu işleri yapanlar ruh hastası. Aynı Irak’ta helikopterden ateş eden ve eğlenen ABD.li pilot gibi ruh hastası” dediği için hakkında suç duyurusunda bulundunuz. Şimdi avukat Demet hanımın niye böyle bir ifade kullandığını anladınız mı? Evet biz avukatız. Her şeye, herkese karşı tam bağımsızız ve hiçbir tehdit bizi korkutmaz.
İşte bu işlerin emniyet istihbarat içinde yuvalanmış Fetullah Gülen cemaatine mensup polisler tarafından yapıldığını bizzat emniyet içindeki görevlilerden ve cemaatçilerden öğrendiğimiz için, Avukat Demet hanımı hedef haline getirdiği anlaşılan, bir kadını kalleşçe hedef alan polis içindeki çete yapılanması için yasal gereğini yapması maksadıyla İstanbul CBS.lığına bir dilekçe yazdık  Dilekçe içeriğinde;

“Halen ölümle tehdit edilen avukatım Demet hanımın Emniyet İstihbarat tarafından tekrar hedef seçildiğini göstermektedir.  Naçizane emniyet istihbaratın içine çöreklenmiş ve yabancı bir gizli servis tarafından kontrol edilen GÜLEN CEMAATİNE bağlı bu çeteye birkaç tavsiyem olacak. Bir kere delikanlı adamlar, kadınlarla uğraşmazlar. Tuncay GÜNEY’ i kullandıkça, O’ na mı benzemeye başladınız diye ciddi ciddi düşünüyorum. İkincisi illaki bir kadına alçakça pusu kuracaksanız şunları öneriyorum; 1- O’ nun da ofisine “BEŞİKTAŞ ADLİYESİ İLE MÜCADELE VE EYLEM PLANI” diye salakça bir belge hazırlayıp fotokopisini bırakın. 2- Daha sonra CIA’nin sesi gazetesine bunu “AKP. Yİ VE BEŞİKTAŞ ADLİYESİNİ BİTİRME PLANI” diye sızdırın. 3- Müteakiben başbakanınız çıksın, “ADLİYEMİZİ ve PARTİMİZİ bitirmek istiyorlar şunların bize yaptıklarına bakın” diye sert ve mağdur edebiyatı içeren bir açıklama yapsın. 4- Final sahnesinde ise, Bülent ARINÇ çıkıp televizyonlarda ağlayarak “ Bütün bu planların hedefi AKP. Bizi kimse yıldıramaz” diye son altın vuruşu yapsın. 5- Planın altına ISLAK İMZA MAKİNESİ ile bir generalin imzasını attırıp, Adli Tıp Kurumu’na(ATK) imza incelemesine gönderin. Sonra adi posta İstanbul’dan Silivri’ ye bile 7 günde gelirken, başsavcı vekili sayın Turan ÇOLAKKADI çıksın, “belgenin ıslak imzalı aslı 15 inde Ankara’dan gönderilmiş 16 sında ATK.na gönderdik” diye açıklama yapsın. Haydi bakalım durmak yok yola devam…… 
Sonuç Ve İstem                               : Açıklanan nedenlerle, gazetelerde “çöp kutusunda bulunan “KAÇIRMA PLANI” adı altında yayınlanan tuluat mahiyetindeki GERÇEK DIŞI haberlere ilişkin açıklamalarıma dair layihanın dosyaya konularak, EMNİYET İSTİHBARATIN, avukatımın terörist olmadığı, sadece savunma görevini yaptığı ve bu nedenle KALLEŞÇE YÖNTEMLERLE  pusuya düşürülmemesi konusunda uyarılmasını başsavcılığınızdan talep ederim. 17.02.2010”

Bu dilekçe ki üslubum tarzım nedeni ile, eski özel yetkili savcı Zekeriya ÖZ beyefendi benim hakkımda suç duyurusunda bulundu. Ama çok üzgünüm ki, hakkımda KYOK.ı verildi. Eğer emniyet içindeki suç örgütü gibi hareket eden yasa dışı yapılanma, kendi ülkesinin insanlarına ABD çıkarları uğruna ilan ettikleri savaşta bir kadını hedef almasalardı, biz böyle bir dilekçe yazmazdık. Üslubu sorgulamadan önce herkesin kendi yaptığına bakması gerekir.
Bizim yani Türkmenlerin bin yıllık bir savaş kültürü vardır. Bir savaşta kadınlar ve çocuklara asla hedef alınmazlar. O nedenle ben kadınları hedef alan kişilerden asla haz etmem ve hoşlanmam. Dinleri, siyasi görüşleri etnik kökenleri ne olursa olsun. O yüzden dilekçelerde bu işi yapanlara karşı sert üslup kullanmamdan rahatsız olanlar ve tarzımı sorgulayanlar önce kendilerine şöyle bir bakmalılar. Bu millet savaşta dahi olsan, kadına el uzatandan hoşlanmaz.  

f- Bizim avukatlık tarzımız bu davaya münhasır filanda değildir. Bir çok davada, ya da olayda hiç çekinmeden mesleğimizin gereğini korkmadan çekinmeden yaptık. Kamuoyunda CASA uçağı davası olarak bilinen dosyada, ben askeri heyet başkanının vekiliydim. Daha önce 2001 de düşen CASA uçağında şehit olan bazı askeri personelin de vekili olduğum için benim açımdan çok hassas bir konuydu. Karşı taraf dünyanın en büyük 2nci havacılık şirketi EADS CASA idi. Dosya kapsamından, Deniz Kuvvetleri veya Sahil Güvenlik için alınacak olan CASA CN 235 uçaklarında üst düzey bir mühendis tarafından teknik bir problem tespit edildiği, aynı teknik sorunun FAA (ABD Federal Havacılık Dairesi) tarafından da teyit edilerek uçağın sivil versiyonunun ABD içinde uçması yasaklandığı, ancak teknik sorun bulunan parçanın sivil ve askeri uçaklarda da aynı parça olduğu görülüyordu. Müvekkile, kesin kabulü yapılmamış olan uçağın alımı kapsamında on milyon dolarlık son hak edişe imza atmasının sağlanması maksadıyla baskı yapıldığı iddiası vardı. SSM temsilcisi sivil mühendis olan müvekkile, bu maksatla yapılan ve asker heyet başkanı sıfatı ile katıldığı toplantıda, on milyon dolarlık son hak edişi imzalamadığı için şirket yetkilisi tarafından hakaret edildiği iddiası bulunuyordu. Biz dosyayı sonuna kadar takip ettik. Hak ediş imzalanmadı ve dosya Yargıtay’dan bozularak geldi. Karşı tarafın, yani EADS CASA şirketinin temsilcisinin vekili olan kıymetli meslektaşımız o esnada Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçildi. Yargıtay’dan dönen dosyaya başka bir müdafi iştirak etti ve hatırladığım kadarı ile şirket temsilcisi o dosyada mahkum oldu. Uçakta ki iddia edilen teknik sorun giderilmeden uçağın kesin kabulü ve hak ediş ödemesi bazı baskılara rağmen yapılmadı. Bu uçağın teknik sorun giderilmeden yıllardır teslim alınmamasının sorumlularından biride benim. Biz avukatız, tarzımız davadan davaya, dosyadan dosyaya değişmez. Karşımızdaki şirketin büyüklüğü vs bizi bağlamaz. Biz haklılığa bakarız. Haklı gördüğümüz bir dosyada da her türlü etkiye kapalı bir şekilde işimizi yaparız. Uçağın düşmesine yol açabilecek teknik bir soruna rağmen teslim alınmasına, asla sıcak bakmayız.

Bir diğer dosyada, Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesi, esasen bize göre dosya kapsamı ile masumiyeti açıkça ortaya çıkmış bir sanığı beş aydır tutuklu yargılıyordu. Askeri mahkeme hakimi meslektaşımız, bizim hukukçu kişiliğini çok sevdiğimiz, TSK.nin en zeki askeri hakimi olarak tanımladığımız, gerçekten çok değerli bir hakimdi. Ancak buna rağmen biz, masum bir insanın beş ay tutuklu kalmasına tahammül edemediğimiz için, başında saygı duyduğumuz bir hukukçu bulunan askeri mahkemeye dahi çok ağır eleştiriler içeren bir dilekçe vererek istifa ettik. O celse duruşmaya katılmadık ancak sanık tahliye oldu. Daha sonrada beraat etti.

Aynı şekilde Ethem Erdağı Korgeneralimizin yargılamasında Genelkurmay Başkanlığı Askeri Mahkemesinin Adil Yargılama ilkesine aykırı davrandığını düşündük. Bu nedenle, avukat Demet hanım askeri mahkemeye hukuki gerekçelerini açıklayarak ağır eleştiriler içeren bir istifa dilekçesi sundu. Askeri mahkemenin başkanı, duruşmada avukat Demet hanım hakkında kararla birlikte suç duyurusunda bulunulacağını ima eden bazı sözler sarf etti. Ki bu askeri mahkeme başkanı bizim çocukluğumuzdan bu yana tanıdığımız sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz bir insandı. Hala da öyledir. Ancak buna rağmen o davada, bağımsız bir avukat ve bir hukukçu olarak kendisini reddetmekten ve adil yargılama ilkelerini ihlal ettiğini ifade etmekten çekinmedik. Daha sonra avukat Demet hanım hakkında suç duyurusunda bulunulmadı. Ancak askeri mahkeme başkanı bir yıl sonra başka bir dosya için askeri mahkemeye giden meslektaşımız Demet hanımı çağırarak o dönem kızdığını, ama kendisinin yaptığının avukat olarak mesleki bakımdan doğru olduğunu, mert tavrı nedeni ile kendisini tebrik ettiğini ifade etmiştir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bizler avukatız. Müvekkil dahil kimseye bağımlı değiliz. Doğru neyse, hukuk neyi gerektiriyorsa onu yaparız. İşimizi yaparken de kimseden çekinmeyiz. Tarzımız üslubumuz budur. İsteyen beğenir, isteyen beğenmez. Biz kimseye kendimizi beğendirmek için uğraşmadığımız gibi, böyle bir zorunluluğumuzda yok.

Bir başka olayda, emrindeki subay astsubay uzman çavuş ve askere eziyet ettiği iddia edilen, akçalı işlere bulaştığına dair hakkında bazı belgeler bulunan, bir kısım askeri personeli haksız olarak TSK.den çıkardığı ifade edilen bir il jandarma komutanını askeri yargının karşısına çıkartmak için tam üç yıl uğraştık. Akçalı işlere bulaşanları, Beyt-ül mala el uzatanları, elimde belge ve yeteri kadar olgu varsa affetmem. Sonuna kadar giderim. Bu personel tam üç yıl sonra askeri yargının karşısına çıktı, yargılandı ve mahkum oldu. Haksız olarak TSK.den çıkardığı bazı astsubayları AYİM.de dava açarak TSK.ne geri döndürdük. Bu şekilde yıllarca şerefle hizmet ettikleri Ordudan, şerefleri ve hak ettikleri onurları ile emekli olmalarına vesile olduk. O davada da avukat Demet hanım tehdit edildi. Ancak biz bu tip tehditlere kimden gelirse gelsin aldırmayız. Mesleğimizin gereğini mutlaka yaparız. Bizim tarzımız üslubumuz hep budur.

g-Kişisel üslubumuzun ideolojik bir yönü de yoktur ki bizim zaten sağcılık ve solculukla hiçbir zaman ilgimiz olmadı. Atatürkçülüğün sağcılıkla ve solculukla en ufak bir ilişkisi yoktur. Bizim inancımız budur. Hayat görüşümüzün temeli, bilimsellik gerçekçilik ve akılcılıktır. Allah’a olan inancımızı ise kimseyle tartışmayız. Atatürkçü olduğumuz için Ocak 1997 de ADD.ne üye olduk. Aynı yıl 3 Temmuz’da Sivas ‘ta yakılan insanlarımız için yapılan etkinliğe ADD olarak katılma kararı alındı. Ancak etkinliğe katılacak dernek parti ve örgütleri incelediğimde o günkü adıyla HADEP’ in de aynı etkinliğe katılacağını öğrendim ve karşı çıktım. PKK terör örgütünün siyasi payandası olan bir parti ile omuz omuza yürümenin Atatürkçülükle bağdaşmayacağını açıkladım ve itiraz ederek, ADD.nin bağımsız bir etkinlik yapmasını talep etim. Ancak itirazım ve talebim dikkate alınmadı. Aynı gün ADD.ne bir dilekçe yazarak, PKK terör örgütünün payandası olan bir parti ile omuz omuza yürümenin Atatürkçülük olmadığını, benim böyle bir anlayışımın olamayacağını, böyle bir şeye de sıcak bakamayacağımı belirtip “Atatürk yaşasaydı, bunu yapanların suratına tükürürdü. Siz hiçbiriniz gerçek bir Atatürkçü değilsiniz. Benim Atatürkçülüğüm ADD ile kaim değil” diyerek istifa ettim. Özür dilemelerine rağmen bir daha derneğe de dönmedik. Yani üslubumuz, ideolojilere ve siyasi rüzgarlara göre hiç değişmedi.

h - Yaşadığımı kalleşliklere dayanamayan babam ben tutuklu iken, yüksek tansiyona bağlı beyin kanaması ve kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. O dönemde yasa değişikliği yapılmadığı için cenazesine dahi katılamadım. Bana yapılan her şeyi her türlü kötülüğü gerçekten affederim. Ancak babama bunu yapanları affetmeyeceğim. İşte bu yüzden üslubumuz sert.

ı- Silivri 5 nolu C.İ.K.da kalmaktayken bir gece yarısı 28.2.2011 de bizi 1 nolu C.İ.K.na naklettiler. Cezaevinde 3 öğün yemek vermediler, buz gibi bir ortama attılar. Her yer inşaat pisliği ve artığı ile doluydu. İki gün kalacağımız koğuşu temizledik. Temizliği tamamladığımız gün  bizi dalga geçer gibi dipteki tecrit hücrelerine attılar. Tecrit hücrelerinde sahte belge düzenleyip ayrıca hücre cezası verip ailemizle çocuklarımızla görüşmemize fiilen engel oldular. Bunu, sahte belgeleri hazırlayıp bizi hedef seçenler, duruşmalarda bizi susturamadıkları için yaptılar. Bunu Kalleşliklerini yüzlerine vurduğumuz için yaptılar. Bunu Müslüman olmadıklarını kameralar aracılığı ile doğrudan suratlarına tokat gibi çarptığımız için yaptılar. İşte bunun için üslubumuz sertti. Böyle hücrelere atarak bizi yıldıracağını ve susturacağını düşünenler yanlış hesap yaptılar. Biz Türk’ üz, Oğuz boyluyuz. Çok şükür sadece Allah’a taparız ve Atatürkçüyüz. Hiçbir kalleşliğin önünde de saygıyla eğilmeyiz.


(Avukat) Serdar ÖZTÜRK, TCKN: 18689107606
Silivri 1 numaralı L. Tipi C.İ.K.’ unda TUTUKLU


____________________________________________________________________

Avukat Serdar ÖZTÜRK’ün, Av. Mustafa Levent GÖKTAŞ’ın Müdafiliği sürecinde yaşananların Kronolojik sıralaması

1-    12.01.2009 Levent Göktaş’ın tutuklanması
2-    16.01.2009 polisin elinde çok sayıda gizli belge olduğunun, bunu hedef seçilen kişilere dijital olarak yüklediğinin, bu işleri ABD.lilerle birlikte yaptığının ve asıl hedefin TSK.ni çökertmek olduğunun belirlenmesi.
3-    Müvekkilin tutuklanmasının tek gerekçesi olan 51 nolu DVD.yi Göktaş’ın  ofisinde Av. Özge EVCi’nin odasına koyan polisin resminin elde edilmesi
4-    15.1.2009 özel yetkili savcılığa 51 nolu DVD.yi adli emanete alın dilekçesi 
5-    16.1.2009 da Ankara CBS.lığına, polisler hakkında suç duyurusu (2009/8745)
6-    Ergenekon soruşturmasını fiilen yürüten ve Gülen cemaati mensubu olan polisler hakkında askeri casusluktan suç duyurusu dilekçesi hazırlanması.
7-    16.1.2009 da Genelkurmay Başkanlığına, “Ortada hukuki bir süreç yok. Hedef TSK. durum savaş hali kadar ciddi” şeklinde dilekçe sunulması
8-     3.2.2009 da ARENA programına çıkılarak halka doğruların anlatılması.
9-    5.2.2009 Polis tarafından kapıcıya “NACİ USLU” şeklinde sahte bir ismin üzerine kayıtlı telefonun verilmesi
10- 6.2.2009, müvekkil Dilek Bozkaya ‘nın telefonlarının dinlemeye alınması
11- Şubat 2009 İEM.lüğü görevlileri hakkında değişik nedenlerle Fatih CBS.lığına çok sayıda suç duyurusu yapılması
12- 25.2.2009 SAHTE DİNK ŞEMASININ gazeteci Ali Bayramoğlu’ na bizzat Ali Fuat YILMAZER tarafından verildiğinin öğrenilmesi
13- 2.3.2009 Recep Güven ve Ali Fuat Yılmazer hakkında DİNK şeması ile ilgili Ankara CBS.lığına sahte resmi belge düzenlemek iddiası ile yapılan suç duyurusu
14- 4.3.2009 da telefonlarımın dinlemeye alınması için mahkemeden karar alınması. Kararın dayanağı müvekkilim Dilek Bozkaya ile olan irtibatım.
15- Mart 2009 Sabri Uzun  bey ile görüşme
16- 21 Mart 2009 da İEM.lüğü TEM şube polisleri tarafından tehdit edildik.
17- Nisan 2009 da Fetullah Gülen cemaatine bağlı bir Üniversite hocası tarafından polislerle fazla uğraşmasın diye şahsıma haber gönderilmesi
18- 6 Nisan 2009 müvekkil Levent Göktaş’ın bizim görüşümüzün aksine Zekeriya ÖZ ile samimiyeti olan başka bir avukat tarafından GNH kursunun detaylarını anlatması karşılığında tahliye edileceği vaadi ile ek ifadeye götürülmesi
19- 8 Nisan 2009 benimle ilgili gizli izleme kararının çıkartılması
20- 10 Nisan 2009 Levent Göktaş ile ilgili ihbar mektubunun basında yayınlanması ve karalama kampanyasının başlaması  
21-  6 5 2009 da plakası adıma kayıtlı eşimin kullandığı aracın, Ankara Etimesgut’ ta sıkıştırılarak ölümcül bir kaza yaptırılması
22-  16 5.2009 51 nolu DVD ile ilgili CD- DVD inceleme tutanağının elimize geçmesi
23- 18.5.2009 Adnan Hocacı kadınlar Ayşegül Hüma Babuna ve Aylin Atmaca’nın avukatlık ofisimize keşfe gelmeleri
24- Değişik kişilerle tüm bu proje ABD.nin Öcalan’ın affını istemesi nedeniyle diye telefon konuşmaları yapmamız.
25- 3.6.2009 delil elde edilemediği için İstanbul özel yetkili 11nci Ağır C. M.si hakimi Metin ÖZÇELİK tarafından telefon dinleme kararı ve gizli izleme kararının uzatılması (2009-806, 807)
26- Aynı gün sabah delil elde edilemediği için hakkımdaki telefon dinleme kararını uzatan hakim Metin ÖZÇELİK’ in  3.6.2009 günü akşamı yetkisi olmadığı halde içinde adımın dahi geçmediği bir ihbar mailine atfen aleyhimde arama - el koyma kararı vermesi (2009/822)
27- Ben Antalya’da iken, 4.6.2009 günü avukatlık ofisinin benim yokluğumda aranması
28-  05.06.2009 Antalya’dan Ankara’ya gelerek teslim olmam

İşte tüm sürecin özü budur. Bizim hedef seçilmemizin nedeni de, Ergenekon soruşturmasını fiilen yürüten polislerin askeri casusluk yaptıklarına dair somut kanıtlara ulaşmamız, bu polislerin Fetullah Gülen cemaati mensubu olduklarını öğrenmemiz ve casusluk eylemi ile ilgili cemaat mensubu polisler hakkında yasal gereğini yapmaya tevessül ederek “POLİSE KARŞI ORANTISIZ HUKUK” kullanmamızdır. Bu nedenle,  AKP ve GÜLEN’İ BİTİRME PLANI adlı sahte belge hazırlanmış ve avukatlık ofisime konulmuş, akabinde iki hafta süre ile yaratılan kaos sonucu bu kağıt parçası gerekçe gösterilerek, TBMM.de sivillerin askeri casusluk eylemi dahil askeri şahıslarla birlikte işledikleri suçlardan askeri savcılıkça soruşturulmasının önüne geçilmiştir. Olayın iç yüzü budur.




Konu başlıkları

15 temmuz 16 nisan 33. derece masonlar A9 TV abd abdullah öcalan abdülkadir selvi acun ılıcalı adamlık dini adil serdar saçan adnan hoca adnan hoca gerçekleri gizlemeye çalışıyor adnan hoca'nın kızları adnan hoca'nın seks tuzakları adnan menderes adnan oktar Adnan Oktar (Harun Yahya) adnan oktar apo kadar tehlikelidir adnan oktar cinayet adnan oktar çetesi adnan oktar davaları adnan oktar hain mi adnan oktar israil'e mi çalışıyor? adnan oktar kedi adnan oktar kimdir Adnan Oktar Kimdir adnan oktar kime çalışıyor adnan oktar mason mu adnan oktar mehdi mi adnan oktar paranoyak mı adnan oktar ruh hastası mı? adnan oktar siteleri neden kapattırıyor adnan oktar şantaj adnan oktar tv adnan oktar ve çetesine polis baskını adnan oktar ve çıplak namaz adnan oktar ve mossad adnan oktar ve nazım kıbrisi adnan oktar ve organ kaçakçılığı adnan oktar ve sabetayistler adnan oktar videoları Adnan oktar yahudi mi adnan oktar'a dava açmak adnan oktar'ın 46 raporu adnan oktar'ın aldığı cezalar adnan oktar'ın davaları adnan oktar'ın kızları adnan oktar'ın mahkemeleri adnan oktar'ın motorları adnan oktar'ın sapık fetvaları adnan oktar'ın zenginliğinin kaynağı adnan oktarın etrafı gizli yahudiler mi adnanoktar adnanoktar mehdi mi ahit'in çocukları ahmet gündel ahmet hulusi ahmet takan ahmet yavuz ahu paşakay ahu tuğba ak parti akademi akademi dergisi akıl hastası akit akp'nin gerçek yüzü aladağ yangını alev babuna ali erbaş ali tulum altuğ müştak berker altuğ revnak eti anadolu ajansı anal seks anayasa mahkemesi ankebut ağı ankebut operasyonu arizona armagedon askerlik aslı süme efeoglu aşı atatürk eşcinsel miydi atatürk gay miydi av serdar öztürk av. fatih mehmet doğan av. gülcan karakaş avrupa insan hakları mahkemesi avukat ceyhun gökdoğan avukat serdar öztürk ayça pars aydan saraçoğlu ayetullah humeyni aylin atmaca aylin kocaman ayşe arman dormen ayşe hüma babuna ayşe pınar akkaş ayşegül esra atik ayşegül hüma babuna ayşin altuniç güven aytunç erkin azerbaycan b'nai b'rith bacılar başkanlık bav beyaz tv bilderberg bilim araştırma vakfı binboğa sıddık yarman bora can yıldız bosna hersek bozulmuş tevrat BST yapı bülent arınç bülent ersoy büyük israil büyük israil projesi bylock caner taslaman canlı cansu canan özgen cem küçük cem sedat altan cevat babuna ceylan özgül ceza chp cia cia ajanı fethullah gülen cinsel istismar cinsel sapıklık cnn türk cumhurbaşkanı cübbeli ahmet hoca cüneyt özyaşar çağla saraç darbe tiyatrosu darwinizm deli raporu deprem derin devlet devlet bahçeli didem ürer dilek güngör dinler arası diyalog diyanet işleri başkanı doç dr. sefa saygılı donald trump ebru şimşek ebru yılmazatilla umur ece koç edip yüksel ehl-i sünnet ekşi sözlük emine mine kalça emre dorman emre yaşar ertüzün ensest aile içi sapıklık ensest ilişkiler ve adnan oktar ergenekon ergenekon davası erol simavi erol şimşek esat tyontuç eserleri esra saraçoğlu esrar evanjelistler evet fahrettin aslan faruk çelik fatih erbakan fatih tezcan fatma ceyda ertüzün fazilet partisi fehmi çalmuk ferhunde eda babuna fethullah gülen fetö fırat develioğlu fikret seçen franco frattini gerçek yüzü gizlenen gerçekler gizli dünya devleti gizli ermeniler gizli yahudiler global yayıncılık goyim gökalp barlan gülgün feyman gülgün göktan gülşah güçyetmez Gürkan Hacır güzin erkan onat haber türk habertürk hadi salihoğlu hahamlar haiti depremi halil hilmi müftüoğlu harun yahya harun yahya belgeselleri harun yahya kimdir harun yahya kitapları harun yahya videoları hayır hırsızlık hipnoz humeyni hür ve kabul edilmiş masonlar hürriyet hüsamettin özkan hüseyin avni mutlu ılgaz zorlu ibrahim seral köprülü ibrahim tuncer ibranice içimizdeki israil iftira ilik nakli inşaallah intihal / aşırma eserler intihar inuray tınar İslam'a zarar veriyorlar islamcılık israil israil ajanı italya izle Kabala kainatın ulu mimarı kan kampanyası kara mizah kara para kardeşler kartal iş kedicikler kenan oktar kerem hasanoğlu kıyamet alemetleri kızıl elma kızıl imamcılar kimdir kitapları koç üniversitesi korkutma korona köşe yazıları kripto Yahudiler kripyo yahudiler kurtlar vadisi pusu kürt yahudileri levent göktaş lions klübü lions klüpleri loca madde hayal mi maddenin ardındanki sır martin luther king mason listesi masonalr masonlar masonluk maşaallah materyalizm mavimarmara mehdi mehdi adnan oktar mehmet baransu mehmet coşkun pamir mehmet ender daban Mehmet Fahri Sertkaya mehmet noyan orcan mehmet şevket eygi melhame-i kübra melisa aslı pamuk meltem daban meral kalça mert sucu merve büyükbayrak mesut yar mevdudi mhp mikro kameralı seks tuzağı milli gazete milli görüş milliyet mine kırıkkanat miras mossad muazzez abacı muazzez ersoy muharref bozulmuş tevrat muharref tevrat muharrem ballı murat ünal mustafa keser muta nikahı necmettin erbakan nedim keçeli negehan alçı nevin özkan nil kalkavan nurculuk nuri özbudak nurşah aksoy nüfuz elde etmek oben karatepe oda tv oğuzhan asiltürk okan kaan bayülgen Oktar babana oktar babuna onur akay operasyon oral seks organ bağışı organ kaçakçılığı organ mafyası organ nakli osman durmuş osman sınav oy öldürüldü mü örgüt lideri pakraduniler pelin batu pınar tezcan pınar turan PKK polat türkmen pornocu kesetçi adnan oktar posta ptt pul müzesi rasim ozan kütahyalı recai kutan recep tayyip erdoğan referandum reza zarrab rotary klüpleri rtük rus ihtilali saadet partisi sabetay sevi sabetaycılar sabetayist listesi sabetayistler sabetayistlerin şifreleri sabetayistlik sabetayizm sadettin tantan sağlık bakanı said-i nursi sanhedrin hahamları sansür satanizm savaş kalafat savcı sebahattin önkibar seçim sefa saygılı selahattin demirtaş serdar dayanık seyret seyyid mi show tv siyasal islam siyonist israil siyonistler siyonizm slider sosyal ağlar sözcü suç suikast suprem konsey suriye sorunu süleyman demirel süleyman soylu süleymancılar cemaati süprem konsey şener şen şeyh abdülkerim şiilik şikayet şizofren taciz ve tecavüz tahsin akkaş talat halman tarkan yavaş tbmm tevrat teyfur erdoğdu TGRT tımarhane trt tuğçe eyilik tuncay opçin tuncay tokay tunçay tokay turgay ciner tülay kumaşcı tv8 ukrayna uyuşturucu ünlü sabetaycılar üsteğmen serdar öztürk Vahdet-i Vücud video video izle videolar yahudi organ kaçakçılığı yahudiler yahudilik yakup balaman yalancı mı yalçın küçük yargıtay kararı yazarlar yeliz sucu yeni şafak yeniçağ yıldırma yılmaz kuruca yolsuzluk york testi youtube yusuf erkan özoğuz yüksek islam ahlakı zeynep şener zihin kontrolü zihin/Beyin Kontrolü - Telegram zina zor ve tehdit