İpin ucu MOSSAD'da ve Sanhedrin Hahamlarında... Adnan Oktar mağdurları için örnek bir savunma. |
Adnan Oktar’ı şahsen tanımam. Kendisini Harun Yahya müstear ismi ile yayınlanan CD’lerinden ve kitaplarından duyar ve takip etmeye çalışırdım. Bu kitap ve CD’lerde, İslama ve milletimize, devletimize hizmet eden bir görüntüsü olmasına ve kitaplarının ve CD’lerinin çoğunun ücretsiz ya da maliyetine dağıtılıyor olmasına rağmen, sürekli kendisinden şüphe ettirecek bir hareket tarzı ile hazırlanmış olduğunu görmemek imkansızdı. Bu şüphelerime rağmen, ilk dönemde iyi niyetimle hareket edip, ben de milletime kültürel ve manevi anlamda hizmet etmek için bu şahsın CD’lerini elimdeki imkanları kullanarak kopyalar ve maliyetine dağıtırdım. Ama bir süre sonra, kendisi hakkında ciddi araştırma yapıp kalben mutmain olarak, şüphelerimi izale ederek hareket etmek istedim.
Gazete arşivlerinde ve internet siteleri arşivlerinde yaptığım araştırmalarda, biz yeni kuşak gençlerden gizlenilmek istenilen ve bize gösterilenin zıddında kapkara, şaibeli, vatana, millete ve devlete ihanet içerisinde olan bir Adnan Oktar ve çetesi olduğunu gördüm. Benim ilk dönemde aldandığım gibi birçok gencin de aldanabileceğini ve gerçekleri göremeyeceğini tahmin ederek şahsi bloglarımda bu bilgileri paylaşmak istedim.
Ulaştığım bilgiler, Vatana ve millete hizmet eden, milletimizin kültürel anlamda yükselmesini hedefleyen Adnan Oktar görüntüsünün dışında, gerçekte buna tam anlamı ile ters bir Adnan Oktar olduğunu gösterdi. Hepsini ülkemizin saygın gazete ve dergilerinden elde ettiğim ve tek tek ispat edebileceğim ve şahsi yoruma tabi tutmadan bloğumda yayınladığım bu bilgilere göre;
- Adnan Oktar “APO kadar tehlikeli, dış güçlerce kullanılan birisidir.” Bu ifade dönemin İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan’a aittir. Tantan, Adnan Oktar ve çetesine karşı yapılan, Cumhuriyet tarihinin en büyük polisiye terör operasyonunun emrini vermiştir. Bu operasyona özel eğitimli tam iki bin polis katılmıştır. Adnan Oktar DGM’de yargılanmış ama kilit adam Bahadır Güven’i tam on sene adalet mekanizmalarından kaçırarak ve davaları sinsice zaman aşımına uğratarak, haksız ve hukuksuz olarak serbest kalmıştır.
Gazete arşivlerinde ve internet siteleri arşivlerinde yaptığım araştırmalarda, biz yeni kuşak gençlerden gizlenilmek istenilen ve bize gösterilenin zıddında kapkara, şaibeli, vatana, millete ve devlete ihanet içerisinde olan bir Adnan Oktar ve çetesi olduğunu gördüm. Benim ilk dönemde aldandığım gibi birçok gencin de aldanabileceğini ve gerçekleri göremeyeceğini tahmin ederek şahsi bloglarımda bu bilgileri paylaşmak istedim.
Ulaştığım bilgiler, Vatana ve millete hizmet eden, milletimizin kültürel anlamda yükselmesini hedefleyen Adnan Oktar görüntüsünün dışında, gerçekte buna tam anlamı ile ters bir Adnan Oktar olduğunu gösterdi. Hepsini ülkemizin saygın gazete ve dergilerinden elde ettiğim ve tek tek ispat edebileceğim ve şahsi yoruma tabi tutmadan bloğumda yayınladığım bu bilgilere göre;
- Adnan Oktar “APO kadar tehlikeli, dış güçlerce kullanılan birisidir.” Bu ifade dönemin İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan’a aittir. Tantan, Adnan Oktar ve çetesine karşı yapılan, Cumhuriyet tarihinin en büyük polisiye terör operasyonunun emrini vermiştir. Bu operasyona özel eğitimli tam iki bin polis katılmıştır. Adnan Oktar DGM’de yargılanmış ama kilit adam Bahadır Güven’i tam on sene adalet mekanizmalarından kaçırarak ve davaları sinsice zaman aşımına uğratarak, haksız ve hukuksuz olarak serbest kalmıştır.
-Yine dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Sayın Hasan Özdemir’in ifadesi ile Adnan Oktar ve grubu, “Şantajcı, pislik ve çetecidirler.” Sayın Özdemir bu ifadeleri basın açıklaması olarak telaffuz etmiş ve ülkemizin en büyük ve en saygın gazeteleri bunu “En büyük şantaj çetesine gece yarısı baskını.” Ve “Nihayet” gibi başlıklarla haber yapmışlardır. Her paylaşımımda olduğu gibi hiçbir yoruma tabi tutmadan bunları da yayınlamaktan, altına da ilgili gazetenin tarihini ya da internet sitesindeki ilgili sayfanın linkini koymaktan başka bir şey yapmadım
-Yine, basın arşivinden de ulaşılabilinen bilgilere göre, Adnan Oktar, Paranoyak, Şizofren ve Megalomandır. Devletimizin sivil ve askeri olmak üzere, yedi ayrı hastanesi Adnan Oktar’a ayrı ayrı yedi kere “Akıl sağlığı yerinde değildir.” Raporu vermişlerdir. Yaklaşık on ay boyunca akıl hastanesinde müşahade altında tutulmuştur. Yine, ülkemizin, alanında otorite kabul edilen saygın bilim adamlarından sayın Doç. Dr. Sefa Saygılı’nın hususi olarak verdiği rapora göre de, Adnan Oktar, kendinin Müslümanlarca geleceği beklenen“Mehdi” olduğuna inanmış, Ankara’dan İstanbul’a taşındığı gün, Boğaz’da yanan geminin, “Tanrı’nın kendisini selamlaması olduğunu” iddia edebilecek derecede akli melekelerini kaybetmiş bir Paranoyaktır. (İlgili belgeler ve linkler yine davaya söz konusu olan bloğumda mevcuttur.)
-Adnan Oktar, yine basın arşivine yansımış ama günümüzde gizlemeye çalıştığı gerçeklere göre, kapkaranlık geçmişi olan biridir. Bu karanlık geçmişinin gerçek olduğunun en büyük ispatı, kendisine yapılan polis operasyonunun ardından gözaltına alındığında yaptığı itiraflardır. Bu itiraflara göre; Adnan Oktar, manevi duygularını sui istimal ederek aldattığı gençlere her türlü fenalığı yapmış, onları madden, manen ve cinsel anlamda sömürmüş ve köleler haline getirmiş, onların imkanlarını kendini ve çetesini kuvvetlendirmenin bir aracı haline getirmiştir. Bir çok genç kız ve erkek müridi, cinsi anlamda bir sapkınlığa sürüklenmiş, İslam’ın en temel esasları bu çete tarafından kendi kafalarına göre değiştirilerek, sapıklıklarına meşruiyet kazandırılmak istenmiştir.
Gizli tanık olarak ifade veren bir Adnan Oktar mağduru genç kızın ifadelerine göre, gruba katılan genç kızlardan, cemaat mensubu erkeklerle ilişkiye girmeleri talep edilmiş, bu yönde baskılar yapılmış ve “Siz günah işlemiyorsunuz. Ulvi bir hizmet yapıyorsunuz.” Denilecek kadar adileşilmiştir.
Bu genç kız, bu yöndeki baskılar yüzünden istemeyerek tam 42 kişi ile cinsel ilişkiye girdiğini, Adnan Oktar’ın gruba katılan genç kızları çırıl çıplak soyarak elle kontrol ettiğini, bir çok kimse ile gayri meşru ilişkiye girdiğini ama cemaate bağlı erkeklere normal seks izni vermediğini, ancak oral ve anal sekse fetva verdiğini, oral ve anal ilişkinin günah olmadığı fetvasını verdiğini, cemaat mensubu kadınları ablalar, kardeşler, cariyeler ve motorlargibi kısımlara ayırdığını, motor denilen mensupların kendisinden istendiğinde cemaat mensubu bütün erkekler ile ilişkiye zorlandığını ve bütün bunların islam’da yeri olmamasına rağmen mensupların dini inançları, manevi duyguları sui istimal edilerek yapıldığını itiraf ve iddia etmiştir.
Aynı şekilde bir çok gizli ve açık tanık da bu şekilde mağdur edildikleri ve bu bilgilerin doğru olduğu yönünde ifade vermişlerdir. Bütün bu sapkınlıklara ve rezilliklere rağmen Adnan Oktar hiç bir zaman mahkum edilememiştir. Adnan Oktar’ın Müslümanları sinsice ve Müslüman gibi gözüküp aldatarak, ensest ilişkiye sevk edecek sapıkça açıklamalarını youtube’da kolaylıkla bulmak mümkündür. Türk ahlak yapısının ve aile yapısının korunması ve böylelikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekasının korunması için Adnan Oktar ve çetesi devletimizin uzman bilirkişileri tarafından en ince detaya kadar incelenmeli ve gereği yapılmalıdır.
Adnan Oktar, basının ele geçirip yayınladığı polisteki ifadesinde, bunları ve bir çok adi suçlarını itiraf etmiştir. Durum bu derecede vahim iken ve bu yapılanma daha da güçlenerek daha büyük bir toplumsal sorun ve devlet güvenliğini tehdit edecek derece büyük bir sapık cemaat ya da tarikat halini alıyorken, bunları halkın önüne çıkartıp halkı bu tehlikelere karşı uyaran bendenizin suç işlediğini iddia etmek kelimenin tam anlamı ile iftira niteliği taşımaktadır. Bendeniz, bunları, kaynaklarını da vererek şahsi bloglarımda yayınlamaktan başka bir şey yapmadım. Kendimi adalet mekanizmalarının yerine koymadım. Kimseye yargısız infaz yapmadım. Karalama yapmadım. Devletimizin uzmanlarının yedi kere ayrı ayrı deli raporu verdiği bir kimseye deli demenin de suç veya karalama olduğunu düşünmedim. Düşünemem. Bunu da insanların özürleri ile dalga geçmek için değil, Adnan Oktar’ı “hoca” yada “mehdi” diye kabul eden saf/temiz niyetli insanları durumun vehametinden haberdar etmek ve bu deliyi oynatanların tuzaklarından korumak için yaptım. Hali hazırda binlerce aile Adnan Oktar’ın bu hareketlerinden dolayı mağdur olmuş ve evlatlarını yaşarken kaybetmişken, bu ikazları ve paylaşımlarımı, yerine getirilmesi zaruri bir ferdi mesuliyet olarak kabul ettim.
Zaten çekirdek/has kadrosunun çoğu, kendisi gibi gizli Yahudi ve Sabetayist olan Adnan Oktar’ın gerçek anlamda Türk milletinin geleceğinin, maddi ve manevi kuvvetinin, devletimizin bekasının; halkın sağlıklı bir karakter yapısı olmasına bağlı olduğu gibi dertleri/sıkıntıları yoktur. Kendilerini millete hizmet ediyormuş gibi göstererek tam aksine, bu kavramlara ve toplumsal müesseselere savaş açmışlardır. Her zaman Makyavelist bir hareket tarzı ile hareket edip “zafere ulaşmak için her yol meşrudur.” Diyecek kadar adileşen tipik bir Yahudi dava anlayışını sergilemektedirler. Bu ifadelerim de Yahudi karşıtlığı olarak değerlendirilmemelidir. Yahudilerin ekserisinin, bulundukları ülkelerde gerçek kimlikleri ile değil de içinde bulundukları toplumların kimlikleri ile yaşadıkları, buna rağmen kendi Yahudi menfaatlerine göre hareket edip bu toplumlara ihanet ettikleri, hatta bu ihanetlerinde sınır tanımadıkları, akla gelen her yöntemi meşru kabul ettikleri, Makyavelist oldukları, tarih boyunca binlerce kere ispat edilmiş gerçeklerdir. Şu anda söz konusu olan Adnan Oktar meselesi de bunların tipik bir tekrarından başka bir şey değildir.
Bloğumda yaptığım bir paylaşımda, tek tek isimlerini vererek ispat ettiğim gibi Adnan Oktar’ın yakın çalışma arkadaşları, hep gizli Yahudiler ve Sabetayistlerdir. Bunlardan deşifre olan bazılarının, “Biz döndük, gerçekten Müslüman olduk.” Açıklamaları gerçeği yansıtmamaktadır. Zira aynası iştir kişinin lafa bakılmaz. Yaptıkları bütün hareketler, gayretler, bilinçli olarak yapılıyor ve Türkiye’deki Müslümanlar arasında sapkın, çok büyük bir akım çıkartılarak, “Mehdilik” aldatmacası ile Türkiye kamuoyunun İsrail’in güvenliğine ve Büyük İsrail’in kurulmasına, Büyük Ortadoğu projesi’ne uygun olarak düzenlenmesi, manipüle edilmesi amaçlanıyor. Zira bu Kripto Yahudilerin hedeflerine göre 1997 yılında, Nil Nehrinden Fırat Nehrine kadar, ülkemizin Güneydoğu topraklarının da sınırları içinde kaldığı Büyük İsrail Devleti’nin kurulması gerekiyordu.
Yeri geldiğinde “İsrail’e atom bombası atanın, gökkubeyi başına yıkarız.” Ve “Yahudiler bizim kardeşlerimiz, tertemiz insanlar onlar, peygamber soyu onlar. Bizim kaynaklarımız Kur’an ve Tevrat’tır.” Tarzında samimiyetten uzak ve temel İslami hükümlere bile zıt ve tamamen politik/siyasi amaçlı açıklamalar da Adnan Oktar ve gizli Yahudi çetesinin mensupları tarafından yapılıyor. Her meselede, halkın böyle bir talebi olmamasına rağmen, kameralar önüne geçerek, devlet lideri veya yetkilisi edası ile açıklamalar yapılmakta ve Türk toplumu üzerinde nüfuz sağlanmaya çalışılmaktadır. Halbuki tertemiz olan geçmişteki Yahudiler ile, şimdi terör faaliyetleri ile İsrail’i kuran ve yine devlet terörü ile bu devleti ayakta tutmaya çalışan Yahudileri hangi samimi Müslüman bir tutabilir? “Filistin’li çocukların kanlarını içmek istiyorum.” Diye açıklama yapan, Kapodakya’ya kadar topraklarımızın da içinde kaldığı alanı kendi vatanları(vaad edilmiş topraklar) ilan edip alacaklarını açıklayan Yahudiler, nasıl Türk toplumuna kardeş/dost/müttefik olarak gösterilebilir? İzah edilmeye çalışılan mesele budur. Bu bir istihbari, hain çalışma değildir de nedir? Bu aynı zamanda bir nüfuz casusluğudur. Adnan Oktar ve yapılanması tamamen İsrail ve Mossad kontrolünde hareket eden, sinsice Müslüman gözüken ve aslında gizli Yahudilerden oluşan ve Türkleri aldatan bir yapılanmadır.
Adnan Oktar ismi, Ergenekon davasında “İsrail’in adamı.” Ve “Siyonizme karşı mücadele veriyor gözükürken aslında Siyonizmin reklamını yapan ajan.”, “İsrail tarafından finanse edilen kişi.” Olarak geçmiştir. Hala daha soy isminin “Oktar” mı yoksa “Arslanoğulları” mı olduğu, şayet gerçek soy ismi “Arslanoğulları” ise neden “Oktar” ı seçtiği, kendisini sembol gibi kullanıp oynatanlardan biri olan Sabetayist Oktar Babuna’nın isminin de Oktar olmasının tesadüf olup olmadığı, Oktar kelimesinin Türkiye’de yaşayan Kripto Yahudiler tarafından birbirlerini tanımak yolunda kullanılan bir şifre olarak kullanılıp kullanılmadığı yönündeki soru işaretlerine cevap vermeyi tercih etmemişlerdir. Aynı şekilde Oktar Babuna’nın iddia edildiği gibi ilik kanseri olup olmadığı, bu bahane ile toplanılan 120 bin kan örneklerinin ne olduğu, kan örneği veren iyi niyetli yardımsever bazı vatandaşlarımızın telefonla aranarak “İlik nakli için uygun değilsiniz. Ama isterseniz organ nakli yapabilirsiniz. Organ verebilirsiniz” Denilip denilmediği de resmi makamlarca araştırılmamıştır. Halbuki devrin vazife başındaki sağlık bakanı bile bu hususta şikayetçi olmuş ve kamuoyunu ikaz etmiştir. Bazı vatandaşların, basına da yansıyan bu iddiaları/suçlamaları da unutturulmuştur. Bütün bunlar ve benzeri binlerce durum, kurulacak bir bilirkişi heyeti/yetkili kurul ya da özel yetkili mahkeme ile derhal gün yüzüne çıkartılması gereken ve devletimizin, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü ilgilendiren hayati ehemmiyete sahip soru işaretleridir. Dünya genelinde Organ ticaretinin, Yahudi hahamlarının kontrollerinde olduğu, ispat edilmiş ve göz önünde bulundurulması gereken bir gerçektir. Sadece bu akıl almaz zenginliklerinin nereden kaynaklandığı sorusunun cevabı araştırıldığında bile çok kısa sürede çok vahim gerçeklere ulaşılabilecektir. Yukarıda da zikrettiğim gibi bunların dava anlayışları Makyavelisttir. İftira, yalan, karalama, şantaj, cinayet, tehdit, organ ticareti, uyuşturucu ve insan ticareti de dahil akla gelen herhangi bir kötü hareketlerinden kendilerine manevi bir mesuliyet olmadığına, bu hareketlerinden hesaba çekilmeyeceklerine, Goyimlerin(Yahudi olmayan bütün diğer milletlerin) insan bile olmadıklarına, kendilerine hizmet etmesi gereken kır hayvanları mesabesinde olduklarına inanmaktadırlar. Tarifi mümkün olmayan bu denli adi hareket tarzlarının temel dayanak noktası da bu sapkınca inançlarıdır. Bu sapkın inançları o kadar dehşet verici hallere ulaşmıştır ki, insan kanı içmeyi, diri diri insan yakmayı, bebekleri katl etmeyi dahi ibadet sayabilmişlerdir. Bunlar için Yahudi olmayanların hiçbir hak ve hürriyeti yoktur.
Zaten 7 kere deli raporlu Adnan Oktar, sadece bir maskot/sembol olarak halkın huzuruna çıkartılmakta ve kendisini bu gizli Yahudi ekip oynatmaktadır. Üç yüzden fazla kitabın yazarı olduğu iddia edilmesine rağmen Adnan Oktar en temel İslami ilimlerden bile yoksundur. Bunu, zikrettiğimiz Emniyetteki ifadesinde de kendi ağzı ile söylemiş ve kabul etmiştir. Yine yaklaşık bir saat süren ifadesinin başında Arapça bildiğini ifade etmiş, ifadenin sonuna doğru ise Arapça bilmediğini ve hiçbir dini eğitiminin olmadığını, şantaj yaptığını, müridleri ile aşk yaşadığını söylemiştir. Hafızası bir saat önce ne yalan söylediğini hatırlayamayacak derecede sıkıntılıdır. Rahatsızdır. Yine bir televizyon kanalında, yaratılışı ispat edip Darwinizmi çökerten biri olarak topluma lanse edildiği halde, yaratılışı ispat eden bir tek ayet meali olsun okuyamamış ve kendisinin ve kendisini oynatan yapılanmanın her ama her konuda iki yüzlü, samimiyetsiz ve haince hareket ettiklerini ispat etmiştir. Temiz niyetli Türkiye Müslümanlarına Materyalizmi bitiren bir kahraman gibi tanıtılan Adnan Oktar, hiçbir zaman Materyalizmi savunan profesörlerin “Karşıma çık canlı yayında tartışalım.” Taleplerine olumlu yanıt verememiştir. Bu profesörlerin bazılarının dünyaca meşhur internet sitelerine Türkiye’den erişim yasağı koydurtmuştur. Adnan Oktar’ın bu yasaklatma hareketleri artık bir sansür halini almıştır. Bu yasaklatma kararlarının bir çoğunun isabetsiz olduğu da ülkemizin ünlü hukukçuları tarafından basına/halka gerekçeleri ile izah edilmiştir. Aynı şekilde Adnan Oktar, geçmişte kendi cemaatine mensup olup da daha sonra ayrılan gençlerin telefonla olsun programına katılmalarına, savunma haklarını kullanmalarına asla müsaade etmemiştir. Bir önemli nokta da, kendisine hakaret edildiği iddiası ile herkesi dava eden ve sitelerini yasaklatan Adnan Oktar’ın, kendi TV kanalında izleyicilerinin bir kısmına, muhaliflerine, kendisini haklı gerekçelerle eleştiren bir çok isme, çok edepsiz, seviyesiz, bayağı kelimeler ile hakaret etmesidir. “ulan”, “Amerikan bizonu”, “Bayat turşu gibi herifler.” “Ahmak.”, “Cahil”, “İt herif”, “Köpek seni” gibi kelimeler ve kendi bozuk psikolojisi ile benzeri şekilde türettiği acayip kelimeler ile her tarafa hakaretler savurduğu, kendisini izleyen herkesçe bilinen gerçeklerdir. Yine, bendenizi, şahsıma iftira atarak, kanaat önderlerine hakaret etmekle suçlayan Adnan Oktar’ın, Türkiye’deki Müslümanların istisnasız tamamı tarafından büyük alim ve dava adamı tanınan Merhum Mustafa Sabri Efendi hakkında, Kendi A9 TV’da, canlı yayında dakikalarca yaptığı hakaretler kendi TV arşivinden ulaşılabilecek misallerdendir. Adnan Oktar, neresinden tutulursa elinizde kalan kokuşmuş bir isimdir. Ekibi de aynı kendisi gibidir. Yapılan araştırmalar sonucunda Emniyet eski müdürü Sayın Hasan Özdemir’in “Çeteci bunlar, Şantajcı bunlar, pislik bunlar.” İfadelerinin ne kadar isabetli olduğu görülecektir.
Üzerinde kendi ismi bulunan kitaplarının tamamının ABD ve Avrupa’da yayınlanan telif eserlerin tercümeleri olduğu ve bunların bile üçkağıt, intihal/edebi hırsızlık olduğu da ispat edilmiştir. Tercümelerin üzerine kendi ismini basarak yayınlamıştır. Abartısız yüzlerce telif eseri sahtekarlıkla çalmıştır. Kendisinin yazdığı iddia edilen bu kitaplardaki bilgilere, konulara kendisi vakıf değildir. Zaten bu ekibin baştan sona yaptığı hırsızlık, şantaj, çetecilik, tehdit, mikro kameralar ile seks tuzakları v.b. adi suçlardır. Mikro kameralı seks tuzaklarında kullandıkları Serkan Çiminli isimli bir adamları da vurularak öldürülmüştür.
11. Kattan atlamak ya da Boğaz köprüsünden atlamak sureti ile intihar ettiği iddia edilen birçok bağlılarının/müridlerinin de gerçekten intihar etmedikleri, örgütten/çeteden ayrıldıkları için infaz edildikleri iddia edilmiştir. Diğer bütün konularda olduğu gibi bu konularda da Adnan Oktar ve çetesinin üzerlerine gidilememiştir. İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan ve Emniyet Müdürü Hasan Özdemir bile sonraki süreçte haksız davalara, suçlamalara boğulmuş ve çok sıkıntı çektirilmişlerdir. Oktar’a ve onu oynatan çeteye bu gücü dünya Masonluğunun ve uluslar arası çapta etkili Yahudi lobilerinin verdiği iddiaları ayyuka çıkmıştır. Zaten geçen sene kurdukları A9 TV adlı televizyon kanallarına, uluslar arası çapta Mason üstad-ı azamlarını çıkartarak kendilerini kimlerin desteklediklerini kendi kendilerine itiraf etmiş olmuşlardır. Bu programlardan birine katılan üstad Masonlar, Adnan Oktar’a tam destek verdiklerini bir gövde gösterisi şeklinde açıklamışlardır.
Devletimizin Başbakanlarından Mesut Yılmaz’a, önemli siyasetçi ve milletvekillerine, bürokratlara ve gazetecilere uzanan geniş yelpazede, bambaşka anlayış ve fikriyatın insanlarının tamamına şantaj yaptıklarını, kurdukları Bilim Araştırma Vakfı (BAV)’nı bu adi işlerinin merkezi haline getirdiklerini Adnan Oktar kendisi itiraf etmiştir. Aynı, cemaatten ayrılanları rezil rüsva, perişan etmek gibi prensipleri olduğunu itiraf etmesi gibi… Bu şantajlara, iftira ve karalamalarına karşı sayın Fatih Altaylı’nın ve dik duruş sergileyebilmiş birkaç istisna Türk vatandaşının verdiği hukuk mücadelesine bakılabilir. Zaten Adnan Oktar’ın kendisine ve çetesine polis operasyonu yapılmasının sebebi de yine herkese yaptıkları gibi zamanın DYP milletvekili Sayın Celal Adan’a da seks tuzağı yapmak istemeleridir. Buna teşebbüs ettiklerinde lüks bir otelde Celal Adan’ın adamları ile Oktar’ı oynatanların adamları kavga etmişler, sonra Sayın Adan’ın şikayeti ile hadisenin polise ve DGM’ye intikal etmesinin ardından yapılan operasyonlar ve bu operasyonlar sonucunda göz altına alındıklarında verdikleri kendi ifadeleri sonucu bütün bu pis/hain yüzleri meydana çıkmıştır.
Adnan Oktar’ın buz dağının görünen yüzü olduğu, onu oynatan güçlerin uluslar arası bir Yahudi lobisi olduğu, izah edildiği gibi bilerek ve istenerek birçok İslami hükmün değiştirildiği, bu değiştirmelerde hedefin ne olabileceği, bilirkişi titizliğinde araştırıldığında sonuçta karşımıza Büyük İsrail projesinin çıktığı, Oktar ve Onu oynatan çetenin MOSSAD korumasında olduğu, hareket tarzı ve strateji anlamında israil’in Sanhedrin hahamlarının kontrollerinde oldukları, Masonik bağlantılarını kullanarak binlerce siteyi haksız yere kapattırdıkları ve site yöneticilerini haksız sıkıntılara soktukları, yapılacak ciddi tetkiklerle meydana çıkartılabilecektir. Zaten kendisine polis operasyonu emrini veren dönemin İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan’ın, partisinin gurup toplantısında o zaman yaptığı açıklamada, “Adnan Oktar APO kadar tehlikelidir. İş hukuka intikal ettiğinde ve gerçekler meydana çıktığında ne demek istediğimi ve neden bu kadar büyük ve sert bir polis operasyonu yapıldığını daha iyi anlayacaksınız.” Mealindeki açıklaması göz önünde bulundurulmalıdır. Ve sayın Sadettin Tantan bu davaya çağrılarak neler bildiğini açıklaması istenmelidir.
Bloğumda paylaştıklarım kısaca özetlemeye çalıştığım bu ihanet ve adilik tablosunun gazete ve dergilere yansımış arşivlerinden başka bir şey değildir. Ve her paylaşımın altına da gerekli link ya da gazete adı ve tarihi kaynak olarak verilmiştir.
Adnan Oktar ve onu oynatan dış destekli Masonik ve Yahudi çete, bütün bu çirkin yüzlerini gizlemek ve çok emek ve para harcadıkları bu hain projelerini sonuçlandırıp gerçekleştirmek için, son dönemde iyice popüler olan sosyal paylaşım sitelerinde, bunları paylaşan her vatansever ve samimi Türk gencini, yasal anlamda kıskaca alıp sıkıntı vermek ve bezdirmek için, iftiralara varan adi hareketlerle dava yağmuruna tutmaktadırlar. Abartısız binlerce sayfa ve site yöneticisi Adnan Oktar tarafından dava edilmiştir. Bunların içinde elbetteki hakaret ve suç unsuru taşıyan ve haklı olarak dava açılanlar da vardır. Lakin bu grup, haklarında yapılan yorumsuz, haber tarzındaki paylaşımları da ya da en ufak bir tenkidi de bir suç kabul ederek derhal dava açmaktadırlar. Özellikle son bir sene içerisinde bu haksız davalar ile site ve sayfa yöneticileri haksız olarak korkutulmuş ve yüz binlerce paylaşım kaldırılmıştır. (Sadece bir siteden aleyhindeki tam on bin yorum/paylaşım kaldırılmıştır) Davalar ise dikkat çekici olarak hep aynı mahkemelerde ve aynı hakimlerde görülmektedir. (Bu hususta Vatan gazetesinin internet sitesinin kapatılması haberinde yeterli bilgi mevcuttur. Bloğumda kolayca bulunabilir.)
Şahsıma ait bloglarımda kendisine dair hiçbir karalama, küçük düşürme, hakaret gibi suçların bulunmadığını gördüklerinden, bendenizi devlet büyüklerimize ve kanaat önderlerine hakaret ettiğim iddiası ile şikayet etmişlerdir. Hatta gerçek olmadığını çok net bilmelerine rağmen bendenizi suç örgütü kurmak, çete liderliği yapmak ve devletimizin manevi şahsiyetini tahkir etmekle suçlamışlardır. Ben dahil olmak üzere şikayetçi oldukları kişilere karşı hazırladıkları şikayet dilekçelerinde de türlü türlü sahtekarlık yapmaktan geri durmamışlardır. Tek başına bu hareketleri bile suçtur ve nasıl bir iki yüzlülük ve sahtekarlık ile hareket ettiklerinin en net delillerindendir. Bloglarımda yayınladığım paylaşımlarımın tümü ve kanaat önderlerine dair eleştiri içeren paylaşımların tümü, ülkemizin ciddi akademik seviyeli, her biri alanında ya Prof. Ya da doçent olan tarihçilerimizin ya da İslami ilimlerde ehil kişilerin yazdığı ve yine ülkemizde serbestçe basılı olarak yayınlanan ciddi ve meşhur tarih dergilerinden, gazetelerden ve internet sitelerinden alınmış yazılar/makaleler/araştırmalardır. Aynı şekilde, yurtdışındaki saygın ilim adamları ve köşe yazarlarından alınmış makalelerdir. Eleştiri ile hakareti birbirinden ayırabilecek olan bu Adnan Oktar ve onu oynatan çetenin, bu yaptıkları da samimi olmayan hareketlerdir. Bu paylaşımların pek çoğu, ben bloğumda yayınlamadan önce belki de ülkemizdeki yüzlerce ciddi yayın organında yayınlanmışlardır. Bazılarının ilk yayın tarihi 1993 olan bu makalelerin sanki tarafımdan yazılmış ve hakaret içeren, suç olan yazılarmış gibi gösterilmesi ve ilgisiz alakasız paylaşımların çıktılarının art arda alınarak dava dosyasına suç unsuru olarak konulması bile ayrıca göz önünde bulundurulması gereken adi bir hareket tarzıdır.İftiradır. Samimiyetsizliktir.
Kendi çirkin yüzlerini meydana çıkartmak isteyen herkese yaptıkları gibi bana da çirkin iftiralar ile sıkıntı vermek istemektedirler. Kamuoyunda Şeyh Abdülkerim ismi ile meşhur olan kişinin iddialarına göre, Cübbeli Ahmet Hoca ismiyle anılan Ahmet Mahmut Ünlü’ye de montaj ile seks kasedini Adnan Oktar ve ekibi yapmıştır. Zaten Oktar, Emniyetteki ifadesinde “Birçok kimsenin yüzlerini, porno kasetlerine montajlayarak bu kişilere şantaj yaptıklarını ve bundan büyük bir gelir elde ettiklerini ama avukatlarının ikazı ile bundan 1997’de vazgeçtiklerini” itiraf etmiştir. Anlaşılan o ki, binlerce sözleri gibi bu da adaletin pençesinden kurtulmak için bir taktiktir ve bu adi hareketten de vazgeçmemişlerdir. Şeyh Abdülkerim denilen kişi, bu ve benzeri bir çok gerçeği ifade ettikten kısa bir süre sonra aniden ölmüş ve ölümü ancak aylar sonra kamuoyuna duyurulmuştur. Her şeye dava açan Adnan Oktar “Abdülkerim’i Adnan Oktar öldürttü. Zaten Adnan Oktar onu ölümle tehdit etmişti.Abdülkerim, Adnan Oktar’ın kendisine hakaret ettiğini ve ölümle tehdit ettiğini şu videosunda açıklamıştı.” Tarzında yapılan paylaşımlara her nedense dava açmamayı ve dikkat çekici şekilde suskun kalmayı tercih etmiştir. Şeyh Abdülkerim denilen kişinin Adnan Oktar ve çetesinin gerçek yüzünü içeriden görüp bilen biri ağzı ile anlattıkları ve kendisini Adnan Oktar’ın ölümle tehdit ettiği yönündeki açıklamaları Youtube’da hala mevcuttur.
Bloglarımın, konularında uzman kişiler tarafından incelemesini, her hangi bir suç unsuru bulunmadığının belirlenmesini, Adnan Oktar’ın şikayetlerinin ardından iletişim başkanlığı tarafından uygulanan Türkiye’den erişim yasağının son bulmasını ve gençliğini heva ve hevesinin peşinde harcamak yerine, vatana ve millete nasıl faydalı oluruz derdi ile harcayan, bu şekilde kendini parçalayan cevherlerimizin, Adnan Oktar ve onu oynatan uluslar arası çetenin haksız ve hukuksuz baskılarından korunmasını, devletimizin bir baba misali korumasını, bu değerli gençlerimiz üzerine kolunu kanadını germesini, Adnan Oktar ve çetesine bunca suçlarından ötürü kamu davası açılmasını, vatana ihanet, dış güçlere taşeronluk, yabancı istihbarat servisleri ile işbirliği, Ajanlık, Türk halkını aldatmak, Türk ve Müslüman kimliğine bürünerek Yahudilik ve İsrail menfaatlerine çalışmak, Vaad edilmiş topraklar ideallerini gerçekleştirmek için Türkiye’nin bölünmesini hedeflemek, Masonluğun emrinde çalışarak devlet yetkililerimize kadar herkese şantaj yapmak, tehdit etmek, şaibeli ölümlere isimlerinin karışması gibi suçlarının bilirkişilerimiz ve istihbarat birimlerimiz tarafından yapılacak tetkiklerle ispat edilmesini ve gereken her şeyin yapılmasını saygılarımla talep ederim.
Adnan Oktar, basının ele geçirip yayınladığı polisteki ifadesinde, bunları ve bir çok adi suçlarını itiraf etmiştir. Durum bu derecede vahim iken ve bu yapılanma daha da güçlenerek daha büyük bir toplumsal sorun ve devlet güvenliğini tehdit edecek derece büyük bir sapık cemaat ya da tarikat halini alıyorken, bunları halkın önüne çıkartıp halkı bu tehlikelere karşı uyaran bendenizin suç işlediğini iddia etmek kelimenin tam anlamı ile iftira niteliği taşımaktadır. Bendeniz, bunları, kaynaklarını da vererek şahsi bloglarımda yayınlamaktan başka bir şey yapmadım. Kendimi adalet mekanizmalarının yerine koymadım. Kimseye yargısız infaz yapmadım. Karalama yapmadım. Devletimizin uzmanlarının yedi kere ayrı ayrı deli raporu verdiği bir kimseye deli demenin de suç veya karalama olduğunu düşünmedim. Düşünemem. Bunu da insanların özürleri ile dalga geçmek için değil, Adnan Oktar’ı “hoca” yada “mehdi” diye kabul eden saf/temiz niyetli insanları durumun vehametinden haberdar etmek ve bu deliyi oynatanların tuzaklarından korumak için yaptım. Hali hazırda binlerce aile Adnan Oktar’ın bu hareketlerinden dolayı mağdur olmuş ve evlatlarını yaşarken kaybetmişken, bu ikazları ve paylaşımlarımı, yerine getirilmesi zaruri bir ferdi mesuliyet olarak kabul ettim.
Zaten çekirdek/has kadrosunun çoğu, kendisi gibi gizli Yahudi ve Sabetayist olan Adnan Oktar’ın gerçek anlamda Türk milletinin geleceğinin, maddi ve manevi kuvvetinin, devletimizin bekasının; halkın sağlıklı bir karakter yapısı olmasına bağlı olduğu gibi dertleri/sıkıntıları yoktur. Kendilerini millete hizmet ediyormuş gibi göstererek tam aksine, bu kavramlara ve toplumsal müesseselere savaş açmışlardır. Her zaman Makyavelist bir hareket tarzı ile hareket edip “zafere ulaşmak için her yol meşrudur.” Diyecek kadar adileşen tipik bir Yahudi dava anlayışını sergilemektedirler. Bu ifadelerim de Yahudi karşıtlığı olarak değerlendirilmemelidir. Yahudilerin ekserisinin, bulundukları ülkelerde gerçek kimlikleri ile değil de içinde bulundukları toplumların kimlikleri ile yaşadıkları, buna rağmen kendi Yahudi menfaatlerine göre hareket edip bu toplumlara ihanet ettikleri, hatta bu ihanetlerinde sınır tanımadıkları, akla gelen her yöntemi meşru kabul ettikleri, Makyavelist oldukları, tarih boyunca binlerce kere ispat edilmiş gerçeklerdir. Şu anda söz konusu olan Adnan Oktar meselesi de bunların tipik bir tekrarından başka bir şey değildir.
Bloğumda yaptığım bir paylaşımda, tek tek isimlerini vererek ispat ettiğim gibi Adnan Oktar’ın yakın çalışma arkadaşları, hep gizli Yahudiler ve Sabetayistlerdir. Bunlardan deşifre olan bazılarının, “Biz döndük, gerçekten Müslüman olduk.” Açıklamaları gerçeği yansıtmamaktadır. Zira aynası iştir kişinin lafa bakılmaz. Yaptıkları bütün hareketler, gayretler, bilinçli olarak yapılıyor ve Türkiye’deki Müslümanlar arasında sapkın, çok büyük bir akım çıkartılarak, “Mehdilik” aldatmacası ile Türkiye kamuoyunun İsrail’in güvenliğine ve Büyük İsrail’in kurulmasına, Büyük Ortadoğu projesi’ne uygun olarak düzenlenmesi, manipüle edilmesi amaçlanıyor. Zira bu Kripto Yahudilerin hedeflerine göre 1997 yılında, Nil Nehrinden Fırat Nehrine kadar, ülkemizin Güneydoğu topraklarının da sınırları içinde kaldığı Büyük İsrail Devleti’nin kurulması gerekiyordu.
Yeri geldiğinde “İsrail’e atom bombası atanın, gökkubeyi başına yıkarız.” Ve “Yahudiler bizim kardeşlerimiz, tertemiz insanlar onlar, peygamber soyu onlar. Bizim kaynaklarımız Kur’an ve Tevrat’tır.” Tarzında samimiyetten uzak ve temel İslami hükümlere bile zıt ve tamamen politik/siyasi amaçlı açıklamalar da Adnan Oktar ve gizli Yahudi çetesinin mensupları tarafından yapılıyor. Her meselede, halkın böyle bir talebi olmamasına rağmen, kameralar önüne geçerek, devlet lideri veya yetkilisi edası ile açıklamalar yapılmakta ve Türk toplumu üzerinde nüfuz sağlanmaya çalışılmaktadır. Halbuki tertemiz olan geçmişteki Yahudiler ile, şimdi terör faaliyetleri ile İsrail’i kuran ve yine devlet terörü ile bu devleti ayakta tutmaya çalışan Yahudileri hangi samimi Müslüman bir tutabilir? “Filistin’li çocukların kanlarını içmek istiyorum.” Diye açıklama yapan, Kapodakya’ya kadar topraklarımızın da içinde kaldığı alanı kendi vatanları(vaad edilmiş topraklar) ilan edip alacaklarını açıklayan Yahudiler, nasıl Türk toplumuna kardeş/dost/müttefik olarak gösterilebilir? İzah edilmeye çalışılan mesele budur. Bu bir istihbari, hain çalışma değildir de nedir? Bu aynı zamanda bir nüfuz casusluğudur. Adnan Oktar ve yapılanması tamamen İsrail ve Mossad kontrolünde hareket eden, sinsice Müslüman gözüken ve aslında gizli Yahudilerden oluşan ve Türkleri aldatan bir yapılanmadır.
Adnan Oktar ismi, Ergenekon davasında “İsrail’in adamı.” Ve “Siyonizme karşı mücadele veriyor gözükürken aslında Siyonizmin reklamını yapan ajan.”, “İsrail tarafından finanse edilen kişi.” Olarak geçmiştir. Hala daha soy isminin “Oktar” mı yoksa “Arslanoğulları” mı olduğu, şayet gerçek soy ismi “Arslanoğulları” ise neden “Oktar” ı seçtiği, kendisini sembol gibi kullanıp oynatanlardan biri olan Sabetayist Oktar Babuna’nın isminin de Oktar olmasının tesadüf olup olmadığı, Oktar kelimesinin Türkiye’de yaşayan Kripto Yahudiler tarafından birbirlerini tanımak yolunda kullanılan bir şifre olarak kullanılıp kullanılmadığı yönündeki soru işaretlerine cevap vermeyi tercih etmemişlerdir. Aynı şekilde Oktar Babuna’nın iddia edildiği gibi ilik kanseri olup olmadığı, bu bahane ile toplanılan 120 bin kan örneklerinin ne olduğu, kan örneği veren iyi niyetli yardımsever bazı vatandaşlarımızın telefonla aranarak “İlik nakli için uygun değilsiniz. Ama isterseniz organ nakli yapabilirsiniz. Organ verebilirsiniz” Denilip denilmediği de resmi makamlarca araştırılmamıştır. Halbuki devrin vazife başındaki sağlık bakanı bile bu hususta şikayetçi olmuş ve kamuoyunu ikaz etmiştir. Bazı vatandaşların, basına da yansıyan bu iddiaları/suçlamaları da unutturulmuştur. Bütün bunlar ve benzeri binlerce durum, kurulacak bir bilirkişi heyeti/yetkili kurul ya da özel yetkili mahkeme ile derhal gün yüzüne çıkartılması gereken ve devletimizin, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü ilgilendiren hayati ehemmiyete sahip soru işaretleridir. Dünya genelinde Organ ticaretinin, Yahudi hahamlarının kontrollerinde olduğu, ispat edilmiş ve göz önünde bulundurulması gereken bir gerçektir. Sadece bu akıl almaz zenginliklerinin nereden kaynaklandığı sorusunun cevabı araştırıldığında bile çok kısa sürede çok vahim gerçeklere ulaşılabilecektir. Yukarıda da zikrettiğim gibi bunların dava anlayışları Makyavelisttir. İftira, yalan, karalama, şantaj, cinayet, tehdit, organ ticareti, uyuşturucu ve insan ticareti de dahil akla gelen herhangi bir kötü hareketlerinden kendilerine manevi bir mesuliyet olmadığına, bu hareketlerinden hesaba çekilmeyeceklerine, Goyimlerin(Yahudi olmayan bütün diğer milletlerin) insan bile olmadıklarına, kendilerine hizmet etmesi gereken kır hayvanları mesabesinde olduklarına inanmaktadırlar. Tarifi mümkün olmayan bu denli adi hareket tarzlarının temel dayanak noktası da bu sapkınca inançlarıdır. Bu sapkın inançları o kadar dehşet verici hallere ulaşmıştır ki, insan kanı içmeyi, diri diri insan yakmayı, bebekleri katl etmeyi dahi ibadet sayabilmişlerdir. Bunlar için Yahudi olmayanların hiçbir hak ve hürriyeti yoktur.
Zaten 7 kere deli raporlu Adnan Oktar, sadece bir maskot/sembol olarak halkın huzuruna çıkartılmakta ve kendisini bu gizli Yahudi ekip oynatmaktadır. Üç yüzden fazla kitabın yazarı olduğu iddia edilmesine rağmen Adnan Oktar en temel İslami ilimlerden bile yoksundur. Bunu, zikrettiğimiz Emniyetteki ifadesinde de kendi ağzı ile söylemiş ve kabul etmiştir. Yine yaklaşık bir saat süren ifadesinin başında Arapça bildiğini ifade etmiş, ifadenin sonuna doğru ise Arapça bilmediğini ve hiçbir dini eğitiminin olmadığını, şantaj yaptığını, müridleri ile aşk yaşadığını söylemiştir. Hafızası bir saat önce ne yalan söylediğini hatırlayamayacak derecede sıkıntılıdır. Rahatsızdır. Yine bir televizyon kanalında, yaratılışı ispat edip Darwinizmi çökerten biri olarak topluma lanse edildiği halde, yaratılışı ispat eden bir tek ayet meali olsun okuyamamış ve kendisinin ve kendisini oynatan yapılanmanın her ama her konuda iki yüzlü, samimiyetsiz ve haince hareket ettiklerini ispat etmiştir. Temiz niyetli Türkiye Müslümanlarına Materyalizmi bitiren bir kahraman gibi tanıtılan Adnan Oktar, hiçbir zaman Materyalizmi savunan profesörlerin “Karşıma çık canlı yayında tartışalım.” Taleplerine olumlu yanıt verememiştir. Bu profesörlerin bazılarının dünyaca meşhur internet sitelerine Türkiye’den erişim yasağı koydurtmuştur. Adnan Oktar’ın bu yasaklatma hareketleri artık bir sansür halini almıştır. Bu yasaklatma kararlarının bir çoğunun isabetsiz olduğu da ülkemizin ünlü hukukçuları tarafından basına/halka gerekçeleri ile izah edilmiştir. Aynı şekilde Adnan Oktar, geçmişte kendi cemaatine mensup olup da daha sonra ayrılan gençlerin telefonla olsun programına katılmalarına, savunma haklarını kullanmalarına asla müsaade etmemiştir. Bir önemli nokta da, kendisine hakaret edildiği iddiası ile herkesi dava eden ve sitelerini yasaklatan Adnan Oktar’ın, kendi TV kanalında izleyicilerinin bir kısmına, muhaliflerine, kendisini haklı gerekçelerle eleştiren bir çok isme, çok edepsiz, seviyesiz, bayağı kelimeler ile hakaret etmesidir. “ulan”, “Amerikan bizonu”, “Bayat turşu gibi herifler.” “Ahmak.”, “Cahil”, “İt herif”, “Köpek seni” gibi kelimeler ve kendi bozuk psikolojisi ile benzeri şekilde türettiği acayip kelimeler ile her tarafa hakaretler savurduğu, kendisini izleyen herkesçe bilinen gerçeklerdir. Yine, bendenizi, şahsıma iftira atarak, kanaat önderlerine hakaret etmekle suçlayan Adnan Oktar’ın, Türkiye’deki Müslümanların istisnasız tamamı tarafından büyük alim ve dava adamı tanınan Merhum Mustafa Sabri Efendi hakkında, Kendi A9 TV’da, canlı yayında dakikalarca yaptığı hakaretler kendi TV arşivinden ulaşılabilecek misallerdendir. Adnan Oktar, neresinden tutulursa elinizde kalan kokuşmuş bir isimdir. Ekibi de aynı kendisi gibidir. Yapılan araştırmalar sonucunda Emniyet eski müdürü Sayın Hasan Özdemir’in “Çeteci bunlar, Şantajcı bunlar, pislik bunlar.” İfadelerinin ne kadar isabetli olduğu görülecektir.
Üzerinde kendi ismi bulunan kitaplarının tamamının ABD ve Avrupa’da yayınlanan telif eserlerin tercümeleri olduğu ve bunların bile üçkağıt, intihal/edebi hırsızlık olduğu da ispat edilmiştir. Tercümelerin üzerine kendi ismini basarak yayınlamıştır. Abartısız yüzlerce telif eseri sahtekarlıkla çalmıştır. Kendisinin yazdığı iddia edilen bu kitaplardaki bilgilere, konulara kendisi vakıf değildir. Zaten bu ekibin baştan sona yaptığı hırsızlık, şantaj, çetecilik, tehdit, mikro kameralar ile seks tuzakları v.b. adi suçlardır. Mikro kameralı seks tuzaklarında kullandıkları Serkan Çiminli isimli bir adamları da vurularak öldürülmüştür.
11. Kattan atlamak ya da Boğaz köprüsünden atlamak sureti ile intihar ettiği iddia edilen birçok bağlılarının/müridlerinin de gerçekten intihar etmedikleri, örgütten/çeteden ayrıldıkları için infaz edildikleri iddia edilmiştir. Diğer bütün konularda olduğu gibi bu konularda da Adnan Oktar ve çetesinin üzerlerine gidilememiştir. İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan ve Emniyet Müdürü Hasan Özdemir bile sonraki süreçte haksız davalara, suçlamalara boğulmuş ve çok sıkıntı çektirilmişlerdir. Oktar’a ve onu oynatan çeteye bu gücü dünya Masonluğunun ve uluslar arası çapta etkili Yahudi lobilerinin verdiği iddiaları ayyuka çıkmıştır. Zaten geçen sene kurdukları A9 TV adlı televizyon kanallarına, uluslar arası çapta Mason üstad-ı azamlarını çıkartarak kendilerini kimlerin desteklediklerini kendi kendilerine itiraf etmiş olmuşlardır. Bu programlardan birine katılan üstad Masonlar, Adnan Oktar’a tam destek verdiklerini bir gövde gösterisi şeklinde açıklamışlardır.
Devletimizin Başbakanlarından Mesut Yılmaz’a, önemli siyasetçi ve milletvekillerine, bürokratlara ve gazetecilere uzanan geniş yelpazede, bambaşka anlayış ve fikriyatın insanlarının tamamına şantaj yaptıklarını, kurdukları Bilim Araştırma Vakfı (BAV)’nı bu adi işlerinin merkezi haline getirdiklerini Adnan Oktar kendisi itiraf etmiştir. Aynı, cemaatten ayrılanları rezil rüsva, perişan etmek gibi prensipleri olduğunu itiraf etmesi gibi… Bu şantajlara, iftira ve karalamalarına karşı sayın Fatih Altaylı’nın ve dik duruş sergileyebilmiş birkaç istisna Türk vatandaşının verdiği hukuk mücadelesine bakılabilir. Zaten Adnan Oktar’ın kendisine ve çetesine polis operasyonu yapılmasının sebebi de yine herkese yaptıkları gibi zamanın DYP milletvekili Sayın Celal Adan’a da seks tuzağı yapmak istemeleridir. Buna teşebbüs ettiklerinde lüks bir otelde Celal Adan’ın adamları ile Oktar’ı oynatanların adamları kavga etmişler, sonra Sayın Adan’ın şikayeti ile hadisenin polise ve DGM’ye intikal etmesinin ardından yapılan operasyonlar ve bu operasyonlar sonucunda göz altına alındıklarında verdikleri kendi ifadeleri sonucu bütün bu pis/hain yüzleri meydana çıkmıştır.
Adnan Oktar’ın buz dağının görünen yüzü olduğu, onu oynatan güçlerin uluslar arası bir Yahudi lobisi olduğu, izah edildiği gibi bilerek ve istenerek birçok İslami hükmün değiştirildiği, bu değiştirmelerde hedefin ne olabileceği, bilirkişi titizliğinde araştırıldığında sonuçta karşımıza Büyük İsrail projesinin çıktığı, Oktar ve Onu oynatan çetenin MOSSAD korumasında olduğu, hareket tarzı ve strateji anlamında israil’in Sanhedrin hahamlarının kontrollerinde oldukları, Masonik bağlantılarını kullanarak binlerce siteyi haksız yere kapattırdıkları ve site yöneticilerini haksız sıkıntılara soktukları, yapılacak ciddi tetkiklerle meydana çıkartılabilecektir. Zaten kendisine polis operasyonu emrini veren dönemin İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan’ın, partisinin gurup toplantısında o zaman yaptığı açıklamada, “Adnan Oktar APO kadar tehlikelidir. İş hukuka intikal ettiğinde ve gerçekler meydana çıktığında ne demek istediğimi ve neden bu kadar büyük ve sert bir polis operasyonu yapıldığını daha iyi anlayacaksınız.” Mealindeki açıklaması göz önünde bulundurulmalıdır. Ve sayın Sadettin Tantan bu davaya çağrılarak neler bildiğini açıklaması istenmelidir.
Bloğumda paylaştıklarım kısaca özetlemeye çalıştığım bu ihanet ve adilik tablosunun gazete ve dergilere yansımış arşivlerinden başka bir şey değildir. Ve her paylaşımın altına da gerekli link ya da gazete adı ve tarihi kaynak olarak verilmiştir.
Adnan Oktar ve onu oynatan dış destekli Masonik ve Yahudi çete, bütün bu çirkin yüzlerini gizlemek ve çok emek ve para harcadıkları bu hain projelerini sonuçlandırıp gerçekleştirmek için, son dönemde iyice popüler olan sosyal paylaşım sitelerinde, bunları paylaşan her vatansever ve samimi Türk gencini, yasal anlamda kıskaca alıp sıkıntı vermek ve bezdirmek için, iftiralara varan adi hareketlerle dava yağmuruna tutmaktadırlar. Abartısız binlerce sayfa ve site yöneticisi Adnan Oktar tarafından dava edilmiştir. Bunların içinde elbetteki hakaret ve suç unsuru taşıyan ve haklı olarak dava açılanlar da vardır. Lakin bu grup, haklarında yapılan yorumsuz, haber tarzındaki paylaşımları da ya da en ufak bir tenkidi de bir suç kabul ederek derhal dava açmaktadırlar. Özellikle son bir sene içerisinde bu haksız davalar ile site ve sayfa yöneticileri haksız olarak korkutulmuş ve yüz binlerce paylaşım kaldırılmıştır. (Sadece bir siteden aleyhindeki tam on bin yorum/paylaşım kaldırılmıştır) Davalar ise dikkat çekici olarak hep aynı mahkemelerde ve aynı hakimlerde görülmektedir. (Bu hususta Vatan gazetesinin internet sitesinin kapatılması haberinde yeterli bilgi mevcuttur. Bloğumda kolayca bulunabilir.)
Şahsıma ait bloglarımda kendisine dair hiçbir karalama, küçük düşürme, hakaret gibi suçların bulunmadığını gördüklerinden, bendenizi devlet büyüklerimize ve kanaat önderlerine hakaret ettiğim iddiası ile şikayet etmişlerdir. Hatta gerçek olmadığını çok net bilmelerine rağmen bendenizi suç örgütü kurmak, çete liderliği yapmak ve devletimizin manevi şahsiyetini tahkir etmekle suçlamışlardır. Ben dahil olmak üzere şikayetçi oldukları kişilere karşı hazırladıkları şikayet dilekçelerinde de türlü türlü sahtekarlık yapmaktan geri durmamışlardır. Tek başına bu hareketleri bile suçtur ve nasıl bir iki yüzlülük ve sahtekarlık ile hareket ettiklerinin en net delillerindendir. Bloglarımda yayınladığım paylaşımlarımın tümü ve kanaat önderlerine dair eleştiri içeren paylaşımların tümü, ülkemizin ciddi akademik seviyeli, her biri alanında ya Prof. Ya da doçent olan tarihçilerimizin ya da İslami ilimlerde ehil kişilerin yazdığı ve yine ülkemizde serbestçe basılı olarak yayınlanan ciddi ve meşhur tarih dergilerinden, gazetelerden ve internet sitelerinden alınmış yazılar/makaleler/araştırmalardır. Aynı şekilde, yurtdışındaki saygın ilim adamları ve köşe yazarlarından alınmış makalelerdir. Eleştiri ile hakareti birbirinden ayırabilecek olan bu Adnan Oktar ve onu oynatan çetenin, bu yaptıkları da samimi olmayan hareketlerdir. Bu paylaşımların pek çoğu, ben bloğumda yayınlamadan önce belki de ülkemizdeki yüzlerce ciddi yayın organında yayınlanmışlardır. Bazılarının ilk yayın tarihi 1993 olan bu makalelerin sanki tarafımdan yazılmış ve hakaret içeren, suç olan yazılarmış gibi gösterilmesi ve ilgisiz alakasız paylaşımların çıktılarının art arda alınarak dava dosyasına suç unsuru olarak konulması bile ayrıca göz önünde bulundurulması gereken adi bir hareket tarzıdır.İftiradır. Samimiyetsizliktir.
Kendi çirkin yüzlerini meydana çıkartmak isteyen herkese yaptıkları gibi bana da çirkin iftiralar ile sıkıntı vermek istemektedirler. Kamuoyunda Şeyh Abdülkerim ismi ile meşhur olan kişinin iddialarına göre, Cübbeli Ahmet Hoca ismiyle anılan Ahmet Mahmut Ünlü’ye de montaj ile seks kasedini Adnan Oktar ve ekibi yapmıştır. Zaten Oktar, Emniyetteki ifadesinde “Birçok kimsenin yüzlerini, porno kasetlerine montajlayarak bu kişilere şantaj yaptıklarını ve bundan büyük bir gelir elde ettiklerini ama avukatlarının ikazı ile bundan 1997’de vazgeçtiklerini” itiraf etmiştir. Anlaşılan o ki, binlerce sözleri gibi bu da adaletin pençesinden kurtulmak için bir taktiktir ve bu adi hareketten de vazgeçmemişlerdir. Şeyh Abdülkerim denilen kişi, bu ve benzeri bir çok gerçeği ifade ettikten kısa bir süre sonra aniden ölmüş ve ölümü ancak aylar sonra kamuoyuna duyurulmuştur. Her şeye dava açan Adnan Oktar “Abdülkerim’i Adnan Oktar öldürttü. Zaten Adnan Oktar onu ölümle tehdit etmişti.Abdülkerim, Adnan Oktar’ın kendisine hakaret ettiğini ve ölümle tehdit ettiğini şu videosunda açıklamıştı.” Tarzında yapılan paylaşımlara her nedense dava açmamayı ve dikkat çekici şekilde suskun kalmayı tercih etmiştir. Şeyh Abdülkerim denilen kişinin Adnan Oktar ve çetesinin gerçek yüzünü içeriden görüp bilen biri ağzı ile anlattıkları ve kendisini Adnan Oktar’ın ölümle tehdit ettiği yönündeki açıklamaları Youtube’da hala mevcuttur.
Bloglarımın, konularında uzman kişiler tarafından incelemesini, her hangi bir suç unsuru bulunmadığının belirlenmesini, Adnan Oktar’ın şikayetlerinin ardından iletişim başkanlığı tarafından uygulanan Türkiye’den erişim yasağının son bulmasını ve gençliğini heva ve hevesinin peşinde harcamak yerine, vatana ve millete nasıl faydalı oluruz derdi ile harcayan, bu şekilde kendini parçalayan cevherlerimizin, Adnan Oktar ve onu oynatan uluslar arası çetenin haksız ve hukuksuz baskılarından korunmasını, devletimizin bir baba misali korumasını, bu değerli gençlerimiz üzerine kolunu kanadını germesini, Adnan Oktar ve çetesine bunca suçlarından ötürü kamu davası açılmasını, vatana ihanet, dış güçlere taşeronluk, yabancı istihbarat servisleri ile işbirliği, Ajanlık, Türk halkını aldatmak, Türk ve Müslüman kimliğine bürünerek Yahudilik ve İsrail menfaatlerine çalışmak, Vaad edilmiş topraklar ideallerini gerçekleştirmek için Türkiye’nin bölünmesini hedeflemek, Masonluğun emrinde çalışarak devlet yetkililerimize kadar herkese şantaj yapmak, tehdit etmek, şaibeli ölümlere isimlerinin karışması gibi suçlarının bilirkişilerimiz ve istihbarat birimlerimiz tarafından yapılacak tetkiklerle ispat edilmesini ve gereken her şeyin yapılmasını saygılarımla talep ederim.
|Mehmet Fahri Sertkaya
Akademi
Akademi