Top Social

Image Slider

adnan oktar ve mossad etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
adnan oktar ve mossad etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Adnan Oktar ve HAİN kripto Yahudi çetesi, CIA ile doğrudan bağlantılılar ve hala komplo kuruyorlar

Adnan Oktar ve HAİN kripto Yahudi çetesi, CIA ile doğrudan bağlantılılar ve hala komplo kuruyorlar
Adnan Oktar ve HAİN kripto Yahudi çetesi, CIA ile doğrudan bağlantılılar ve hala komplo kuruyorlar


 “Adnan Hoca”cı olarak bilinen Ayşegül Hûma Babuna ve Aylin Atmaca’nın, Silivri’de tutuklu Gazi Üsteğmen Serdar Öztürk hakkında açtıkları “hakaret ve iftira” davasına Ankara’da devam edildi. Bu duruşmada da Mahkeme Başkanı, avukatlar ve izleyiciler arasında birbirinden ilginç diyaloglar yaşandı.
Emekli Albay Levent Göktaş Ergenekon’dan tutuklandı. Kısa bir süre sonra da Göktaş’ın avukatlığını yapan Serdar Öztürk bürosunda “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın ıslak imzalı belgesi bulunduğu iddiasıyla Silivri’ye kondu. Mahkemedeki savunmasında Öztürk, Ayşegül Hûma Babuna ve Aylin Atmaca isimli kadınların bürosuna gelmesinden sonra bu komploya maruz kaldığını anlattı.
AHMET GÜNDEL AVUKATI
Her iki isim de Öztürk hakkında “iftira ve hakaret” davası açtı. Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde 26 Eylül’de yapılan ilk duruşmaya, Babuna ve Atmaca katılmadı. 29 Ocak’taki duruşmada sadece Babuna hazır bulundu. Babuna ve Atmaca’nın avukatlığını üstlenen ismin emekli savcı Ahmet Gündel olduğu görüldü. Öztürk’ün avukatı Demet Reçber o duruşmada mahkemeden aldıkları Babuna ile Serdar Öztürk arasındaki telefon kayıtlarını dinletmek istedi. Ancak Gündel, “Bunların yasal olup, olmadığını bilmiyoruz” diyerek, kayıtların dinletilmesini engelledi.    
Dünkü duruşmaya ise Aylin Atmaca katılırken, ses kayıtlarının muhatabı Babuna gelmeyince merakla beklenen telefon konuşmaları bir kez daha dinletilemedi. Avukat Ahmet Gündel bu defa da, “Ses kayıtları Serdar Öztürk’ün dinlenmesi kararı açısından yasal olabilir, ama müvekillerim açısından yasal değildir, tesadüfen elde edilmiş delil niteliğindedir” diyerek, kayıtların dinletilmesine yine karşı çıktı. Gündel, Öztürk’e komplo veya bürosunda “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nın bulunması konularının bu mahkemenin değil, Silivri’deki 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin işi olduğunu da öne sürdü. 
TARAF’TAN DUYDUK
Gündel, Öztürk’ün avukatı Demet Reçber’in, Aylin Atmaca’ya sorular sormasını da engellemeye çalıştı. Ancak Mahkeme Başkanı Avni Mis’in devreye girmesi üzerine Atmaca soruların bir kısmını cevapladı. Reçber, cevaplardaki çelişkilere dikkat çekerek, bunların tutanaklara geçirilmesini istedi.
Aylin Atmaca savunmasında, Öztürk için “Akıl sağlığıyla ilgili problemi olabilir” ifadesini kullandı. Atmaca, Öztürk’ün tutuklanmasından sonra arayan yardımcısı Avukat Demet Reçber’in kendilerini büroya davet ettiğini, ancak televizyonlarda Öztürk’ün bürosunda “İrticayla Mücadele Eylem Planı” bulunduğu için tutuklandığını duyunca, gitmediklerini de anlattı.   
Bunun üzerine Avukat Reçber, Öztürk’ün bürosunda sözkonusu belgenin bulunduğunu kendilerinin de ilk kez 12 Haziran’da Taraf Gazetesi’nde yayınlanan haberle öğrendiklerini belirterek, Aylin Atmaca’yı bu tarihten önce aradığını vurguladı.
SİLİVRİ’YE DE DÜŞÜLSE
Reçber, Aylin Atmaca’nın telefon görüşmeleriyle ilgili Telekominikasyon İletişim Başkanlığı’ndan gönderilen iki kayıt arasında farklılık olduğuna dikkat çekerek, “16 Ekim tarihli belgede 25 kayıt, 9 Ocak tarihli belgede 4 kayıt görünüyor. Acaba TİB’te tanıdığı mı var? Bu kayıtlar böyle nasıl azaldı?” diye sordu.
Bunun üzerine Mahkeme Başkanı Avni Mis, “Tanıdığı olsa bile hiç söyler mi?” karşılığını verdi.
Duruşmada, Mahkeme Başkanı Mis ile izleyiciler arasında bol bol Silivri sohbeti de oldu. Kalabalık izleyici grubunu gören Başkan Mis, “Silivri’yle buranın yolu karıştırılıyor galiba. Bu ekip Silivri’ye de gidiyor mu?” diye sordu. Bir ara “Bu duruşmanın üzerine düşüldüğü, buradakiyle ilgilenildiği kadar Silivri’nin de üzerine düşülse ya!..” dedi. İzleyicilerden birisinin izin isteyerek, duruşmadan ayrılması üzerine, “Demin mahkememizi methediyordun, şimdi bırakıp gidiyorsun, beğenmedin mi?” esprisini yapan Başkan Mis’in, avukatların 13. Ağır Ceza Mahkemesi ifadelerini tutanaklara, “Silivri” olarak geçirmesi de dikkat çekti.
Bir sonraki duruşma 10 Nisan’a ertelendi.
Müyesser Yıldız
Odatv.com 
27.02.2013 15:08

********


Yeniçağ gazetesinden Sabahattin Önkibar yazdı:

“Kısa bir süre önceydi.  Sekreterim Bilun, emekli Korgeneral Hasan Kundakçı’nın yeğeni olduğunu söyleyen birinin randevu istediğini söyledi.

Hasan Kundakçı’yı tanımadığım için talebi önemsemedim ve bakarız deyip geçiştirdim.
Sekreterim ertesi gün aynı kişinin tekrar aradığını ve çok önemli bir mesajla, belge getireceğini söyleyerek randevu talebini yineledi. 

Adnan Oktar’ın müritleri
Bilgi ve belge denince, gazetecilik merakı ya, yarın öğleden sonra gelsin dedim.
Ertesi gün odama uzun boylu iki hanım geldi.
Bir tanesi sizinle yıllar önce de karşılaşmıştık, hatırladınız mı, ben Hasan Kundakçı Paşa’nın yakınıyım dedi.
Hatırlayamadığımı söyleyerek “Buyurun sizi dinliyorum” dedim.
Başladılar anlatmaya...
Meğer bu iki hanım Adnan Oktar grubuna mensupmuşlar ve camialarını tanıtmaya gelmişler.
Doğrusu ilgimi çekti çünkü Adnan Oktar’ı hiç görmemiş ve konuşmamıştım ama hakkında pek çok efsane dinlemiştim.
Sorular sordum, cevaplar aldım!
Masonlar ve Siyonistlerle ilgili söyledikleri dikkatimi çekti...
Dahası, evrim teorisi bağlamındaki faaliyetleri ile Türk-İslâm fikrine olan sıcak yaklaşımları da ilgimi çekti ve onlardan bu çalışmaların neler olduğunu istedim.
Yarın fakslarız dediler ve bir süre sonra ayrıldılar. 

Sorular ve belgeler!
Gerçekten ertesi gün geniş bir bilgi notu gönderdiler.
Bir kaç gün geçti, telefonla beni İstanbul
Çırağan Otel’de Adnan Oktar’ın da katılacağı bir etkinliğe davet ettiler.
Gitmedim.
Çok sürmedi kısa bir süre sonra yine bir
telefon:
“Sabahattin Bey, Çırağan Sarayı’nda iftarımız var, Adnan Beyler de gelecekler, sizi misafirimiz olarak ağırlamak istiyoruz”.
Teşekkür ettim yine gitmedim.
O arada bana yapılan ziyaretten abartısız bir ay sonrasında yani 29/9/2010 tarihinde Adnan Hoca’ya mensup iki ismin bana yaptığı ziyareti ve anlattıklarını ilgi çeker diye köşemde yazdım.
Yazmaz olaydım!
Acayip bir taarruza uğradım! 

İki isme dikkat!
Bana Adnan Hoca’nın gizli adamı diyenlerden, sen de mi devşirildin diyenlere kadar pek çok hücum yapıldı!
Böyle şeylere, yani okur tepkilerine alışkın olduğum için umursamadım ama önceki gün aldığım bir faksa bayağı şaşırdım..
Faksı gönderen Silivri Hapishanesi mukimi, yani bazılarının ifadesi ile “Ergenekoncu” Serdar Öztürk’tü!
Daha doğrusu Avukat Demet Reçber, Serdar Öztürk’ün adına göndermişti!
Uzun faksın ilişiğinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne verilen dilekçelere kadar pek çok belge vardı.
Serdar Öztürk şahsıma atfen gönderttiği faksta Adnan Hoca ile ilgili yazıma değindikten sonra, iki ismi telaffuz ediyor ki işte o benim dudağımı uçuklattı!
Bunlar Aylin Atmaca ile Ayşegül Huma Babuna idi. 

CIA ile ilişkili
Serdar Öztürk’e göre bu iki hanım CIA ve Emniyet İstihbaratla çok yakın ilişkiler içindeydi ve en önemlisi Babuna ile Atmaca kendi bürosu dahil kendisi gibi hedef seçilen Avukat M. Hüseyin Buzoğlu, Avukat M. Hüseyin Göktaş ve Avukat Vural Ergül’ün bürolarını da keşif amaçlı olarak, bir bahane uydurarak ziyaret etmişler ve akabinde bu bürolarda yapılan aramalarda malum CD’lerle sözde Ergenekon belgeleri bulunmuştu
Dahası bu iki ismin verdiği telefon numaraları da kendilerine ait değil, başka başka isimlere kayıtlıymış ve de bu isimler yine çok sık yurt dışına çıkıyorlarmış!
Gönderilen faksı okur okumaz emin olmak için Korgeneral Hasan Kundakçı ismiyle bana gelen iki hanımın isimlerini sekreterim Bilun’a bir kez daha teyid ettirdim.
Evet gelenlerin adı Aylin Atmaca ile Ayşegül Huma Babuna idi! 
Tezgah uyarısı!
Hayır, 29/9/2009 tarihli yazımda Adnan Oktar grubuna mensup Huma Babuna ile Aylin Atmaca geldi diye değil, sadece iki genç geldi diye yazmıştım dolayısı ile Serdar Öztürk’ün o iki ismi yazımda görmüş, okumuş da faksı ona binaen yazıp göndermiş olması mümkün değil. Görüldüğü gibi ortada tam bir çakışma var!
Serdar Öztürk’ün aktardıklarından çıkarılacak olan, benim bir operasyonun eşiğinde olmam yani mekanlarımın gözetime alındığıdır.

Peki böyle bir şeyin olabilirliği yüksek ihtimal midir?
Ondan ismim gibi eminim, zira güvenlik bürokrasisinde bulunan önemli bir tanıdığım “Telefon dinlemeleri ve yaşam seyrinden senin için kanun ve ahlak dışı bir şey bulamadılar, dolayısı ile dikkat et tezgah kurabilirler, mesela ev ya da bürona bir şey koyabilirler” diye beni birkaç kez uyarmıştı!
Sadece bu uyarı değil, aslında daha önce beni itibarsızlaştırma adına bu yönde iki ayrı operasyon da yapıldı. 

Birinci operasyon!
Birinci operasyon, yazdığım “AKP’den Kamhi Ailesine peşkeş mi?” başlıklı yazımdan sonra “Para ile yazı yazdı” diye yandaş medya tarafından hedefe oturtulmamdı... İstanbul Tuzla’da deniz doldurulup 38 dönüm arsa yaratılıyor ve üstüne Kamhi Ailesi tarafından tersane konduruluyor ve bunu deşifre eden ben, yandaş medya tarafından rezilce hedef alınıyorum... Yolsuzluğu yazmamın bedeline bakar mısınız?.. Tabii bu süreçte Emniyet’in içindeki malum grup, zerre bir delil yok iken beni telefonla çağırarak güya dosyanın tamamlanması adına dosyaya monte etmek istedi ve yandaş medyanın kucağına attı. Bu operasyonda amaçları beni itibarsızlaştırıp gazetede aleyhte yazmamı engellemekti ama başaramadılar. 

İtibarsızlaştırma!
İkinci operasyon, maaş anlaşmazlığı sebebi ile işten çıkardığım bir muhabirin, işten çıkarıldıktan 4 ay sonra yandaş medyanın iş vaatlerine kanarak tamamen afaki yani zerre bir delil ve tanık olmaksızın beni lafla tehdit etti diye şahsımdan şikayette bulunmasıydı ki savcılık bu olayı dava konusu bile yapmadı. Yandaş medyanın bir bölümünün bu olayı yansıtma amacı da yine itibarsızlaştırma operasyonuydu. O tezgahın içine girenlerin tamamına davalar açtım, hepsiyle yargı önünde hesaplaşıyorum!.
Bunları yaşayan ve Ergenekon bağlamında yaşananları duyan biri olarak Serdar Öztürk’ün gönderdiği faksı önemsedim ve odama bir şey konup konmadığının incelenmesi için sekreterim ile büro temizlik görevlisini teyakkuza geçirdim. Ancak eğer böyle bir şeye karar verirlerse yani kalemim gerçekten kırıldıysa, büronun kapısına silahlı muhafız koysam bunu yine yaparlar, zira birkaç plaka esrarı, herhangi bir CD’yi ya da evrakı büroma olmasa bile evime iliştirebilirler!. 

Cadı avı değil mi?
Hayır bütün bunları ürktüğüm ve korktuğum için yazıyor değilim, öyle olsa iktidarın ve dinci grupların aleyhinde yazmam.

Ben 12 Eylül öncesinde ölümü bir kaç kez iliklerine kadar hissetmiş biriyim. Dolayısı ile bu tür şeyleri zerre takmam da, bilinmelidir ki Türkiye’nin hali pür melali aynen budur!
Eğer AKP ve dinci grupların karşısında iseniz, suçunuz olmaksızın hapse girmeniz veya yine herhangi bir şey olmaksızın sapık ya da esrarkeş ilan edilmeniz an meselesidir!
Söyler misiniz Ortaçağ’daki cadı avından ne farkı var bunun?

Tam bu noktada kanıtlanmamış iddia asla geçerli olamaz evrensel ilkesinden hareketle, Ayşegül Huma Babuna ve Aylin Atmaca ile ilgili iddiaların tamamen Serdar Öztürk’e ait olduğunu ve kanıt gerektirdiğini ısrarla belirtmek istiyorum. Emin olmadan o insanları hedefe oturtmanın iki cihanda da sorumluluğu vardır ki ben o işin altına girmem! Dolayısı ile bu yazı asla Huma ve Aylin Hanımların infaz yazısı olarak görülmemelidir, zira insanlar suçu ispatlanana kadar masumdurlar!
Babuna ve Atmaca, Serdar Öztürk’ün ileri sürdüğü iddialara cevap gönderirlerse sütunum kendilerine açıktır.” 

Odatv.com

Rusya'daki Komünist ihtilali de Siyonistlerin işi ve Adnan Oktar da bir gizli siyonist yahudi

Rusya'daki Komünist ihtilali de Siyonistlerin işi ve Adnan Oktar da bir gizli siyonist yahudi
Rusya'daki Komünist ihtilali de Siyonistlerin işi ve Adnan Oktar da bir gizli siyonist yahudi

Rusya'daki Komünist ihtilali de Siyonistlerin işi ve Adnan Oktar da bir gizli siyonist Yahudi
Komünizmi dünyanın başına Yahudiler bela ettiler. 


Lenin de dahil olmak üzere ihtilali gerçekleştirenlerin tamamı Yahudilerdi. On milyonlarca masum insan feci şekilde katl edildi. Dünya anarşi ile doldu. Dünyanın dört bir tarafında aynı milletin mensupları onlarca yıl birbirlerini vurdu. Ahlak, mülkiyet hakkı ve sosyal düzen bozuldu. Milletlerin birlikleri, dirlikleri bozuldu. Enerjileri, paraları, güçleri, silahları oluşturulan bu yapay alana kanalize edildi. Bu sayede İsrail kuruldu ve ayakta durdu. Yahudi tarih boyunca her zaman, Goyimleri yani Yahudiler haricindeki diğer bütün milletleri birbirlerine kırdırdı. Bunu marifet bildi. İki dünya savaşını da Yahudiler çıkartıp organize ettiler. Şimdi bir üçüncü dünya savaşı ile bütün dünya dengelerini kendi menfaatlerine uygun şekilde yeniden düzenlemenin ve Nil nehrinden Fırat nehrine kadar, sözde Tanrının kendilerine vaad ettiğine inandıkları Büyük İsrail Devletini ve hemen ardından da dünya çapında Büyük İsrail krallığını kurmanın mücadelesini veriyorlar. Buna inanıyorlar. 

Ülkemizde de (İnanırsanız eğer) bir Yahudi Komünizmi yıkıyor.

Gün geldi, Komünizm ana vatanlarında bile yıkıldı. Ama ne tuhaftır ki türediği yerlerde bile biten Komünizmi, sözde Türkiye’de bitirmeye çalışan kişi de, Siyonist Sanhedrin hahamlarının kontrolünde yine bir gizli Siyonist Yahudi olan Adnan Oktar... Hep pusu, hep oyun, hep ihanet… Hep binbir kılığa bürünmüş gizli Yahudiler… Hep bunları yöneten gizli dünya devleti, illuminati… Hep Sanhedrin hahamları, B’nai B’rith, Bilderberg ve Masonluk. 

***

RUS İHTİLALİ

Rusya'da meydana getirilen ihtilal, çok önceden Siyonist liderler tarafından tasarlanmış ve uygun şartlar yine çok önceden hazırlanmıştı. Rus İhtilali'nde, 1904 Rus-Japon Savaşı'nın rolü oldukça önemlidir. Bu savaşı kaybeden Rusya, ekonomik yönden büyük sıkıntıya girmiştir. Aynı zamanda Rus Ordusu da büyük ölçüde gücünü yitirmiştir.

Bu ortam komünistlerce çok iyi değerlendirilmiş, ülkenin içinde bulunduğu kaos, ihtilal için halkı kışkırtmaya zemin hazırlamıştır. Bu savaşın Rus İhtilali ile sonuçlanması, Yahudi yazar Parvus Halfand tarafından önceden kehanet (!) edilmiştir.

"Parvus Halfand (1859-1924) Almanya'ya yerleşmiş Rus Yahudilerindendir. Rusya ile Japonya arasında bir savaş çıkacağını daha 1895'de yazdı. Bu savaşın Rus Devrimi'yle sonuçlanacağını ileri sürdü. O'nun bu olağanüstü öngörüsü gerçekleştiği zaman bu yazının bir hayli sözü edilmiştir."
(Felsefe Ansiklopedisi-Orhan Hançerlioğlu)

Yahudilerin savaşı ve ihtilale olan etkisini önceden açıklamaları, bunların bir plan olduğuna dair önemli bir göstergedir.

Nitekim, Yahudiler savaş sırasında Rusya'yı çökertmek için Japonya'ya mali destek yapmışlar, Rusya'ya gelen maddi kaynakları ise kesmişlerdir:

“Jacob Schiff: Amerika'nın en büyük Yahudi bankeri. Dedeleri haham ve Yahudi liderlerindendi.
Schiff, Rusya'da Yahudilere karşı uygulanan çeşitli baskılara misilleme olarak, Rusların ABD pazarlarına girmelerine ve Rusya'ya yiyecek vb. maddelerin satışına engel oldu. Ayrıca 1904 Rus ile Japonya arasındaki savaşta, Rusya'yı çökertmek için Japonlara 200 milyon dolar para yardımında bulundu. Yine diğer Yahudi bankerlerle işbirliği yaparak Rusya'ya verilen kredi ve borçları tamamen kıstı. Bütün bu girişimler sonucu Rusya ağır bir ekonomik buhran geçirdi. Japonlarla yapılan savaşta donanmasını kaybetmekle kalmayıp, Mançurya'yı da Japon hakimiyetine bıraktı.

Schiff çok önceden hazırlanan komünist ihtilalinin yıllarca önce temelini bu şekilde kuruyordu." (Eminent American News Charles A.Madison New York 1970 sh.64-78)

Rusya'yı ihtilale uygun hale getiren Yahudi fınansörler, ihtilale gereken mali desteği de sağlamışlardır. Yahudi milyarderler Rockefeller ve Morgan ihtilalin para babalarıdır: 

"Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Bolşevik İhtilali'nin sonradan ortaya çıkarılan belgelerle, ihtilalin daha başka beynelminel Schiff-Warburg ailesi Rokefeller ve Morgan'ların desteğiyle gerçekleştirildiği anlaşılmıştır. Belgeler Morgan kuruluşlarının da Kızıl İhtilal için en az 1 milyon dolar harcamış olabileceğini göstermektedir." (Herman hagedorn" The magneta John Day" Washington Post, 2 Eylül 1918)

Yahudilerin komünist rejime olan mali destekleri yalnızca ihtilal öncesine ait değildir. Devrimden sonra Rusya'da başgösteren ekonomik krizin atlatılması, Yahudi şirketlerinin yardımıyla olmuştur.
"1912'lerde yayınlanan, bir ABD Dışişleri Bakanlığı raporuna göre, New York'un en büyük finansman kuruluşu Kuhn, Loebo Co, Rusların ilk 5 yıllık kalkınma plânına fînansör olarak katılırlar ve Bolşevik Hükümetine kasa görevi yaparak 1918-1922 yılları arasında 600 milyon altın ruble transferi gerçekleştirirler." (Votka-Cola, Charles Lewinson 1979, sf. 319)

Yahudiler, İhtilalin parasal desteğini sağlamakla beraber, fiili öncülüğünüde yapmışlardır. Rus ihtilalinin önde gelen isimlerinin tam­amına yakını Yahudi asıllıdır. Lenin ise Masondur:
"Lenin, rütbeli bir Mason­du." (Dictionairre de la Francmaçonerrie, Daniel Li que Paris 1987) [2010 yılında meydana çıkarılan kesin delillerle Lenin’in de Yahudi olduğu ispat edildi. Bu şekilde ihtilali gerçekleştirenlerin tamamının Yahudi oldukları ispat edilmiş oldu. – Detaylar için www.kriptoyahudiler.blogspot.com]

İhtilalin ikinci ismi Troçki ise, safkan bir Yahudidir. Asıl ismi Bronstein olan Troçki, Stock­holm'de banker bir Yahudi olan Olef Aschberg'in kızı ile evlenmiştir. Av­rupa'da Yahudi sermayedarlarla Rus- ya'daki komünistler arasındaki ilişki Troçki sayesinde sağlanmıştır.(Masonluk ve Kapitalizm, Araştırma Yayıncılık, 1992, İst. S.223-226)

Rus İhtilalinin önderi ve Marx'ın en büyük takipçisi olan Lenin de yüksek dereceli bir Masondu. 



EKİM 1917 İHTİLALİNİN ÖNEMLİ LİDERLERİ



İhtilal Kod İsmi - Gerçek İsmi - Uyruğu 

Lenin - Qulianow - Rus 
Braun - Braum - Yahudi 
Troçki - Bronstein - Yahudi 
Steckloff - Nachamkes - Yahudi 
Martoff -  Zederbaum - Yahudi 
Zinovieff - Apfelbaum - Yahudi 
Kameneff -  Rosenfeld - Yahudi 
Souchanoff -  Gimel - Yahudi 
Sagerski - Krochmal -  Yahudi 
Bogdanoff -  Silberstein -  Yahudi 
Uriizky - Radomisisky - Yahudi 
L ari ıı - Lurie - Yahudi 
Kamkovv - Katz - Yahudi 
Ganetzky - Furstenberg - Yahudi 
Dan - Gourevitch -  Yahudi 
Meschkovvsky - Goldberg - Yahudi 
Parvus - Heipfand - Yahudi 
Riasanovv - Goldenbach - Yahudi 
Mar t i novv - Zibar - Yahudi 
Chernomorsky - Chernomordik - Yahudi 
Solnzevv - Bleichlann - Yahudi 
Piatııisky - Zivin - Yahudi 
Abramovich - Rein - Yahudi 
Zvesdin - Voinstein - Yahudi 
Maklakovvsky - Resenblum - Yahudi 
Lapinsky - Lovenschein - Yahudi 
Babrow - Natanshon - Yahudi 
Akselord - Orthodoks - Yahudi 
Garin - Garfeld - Yahudi 
(Amerikan Genel Harbi-İkinci Dairesinin Fransız Başkonsolos'Iuğu'na 1919'da verdiği muhtıra. Grande Encyclopédie Française-Rus İhtilali ve Yahudiler G.Netchelodoıı sh.16) 

Said-i Nursi ve Nurculuk bir ihanet projesiydi. Aynı Adnan Oktar projesi gibi...

Said-i Nursi ve Nurculuk bir ihanet projesiydi. Aynı Adnan Oktar projesi gibi...
Said-i Nursi ve Nurculuk bir ihanet projesiydi. Aynı Adnan Oktar projesi gibi...

Said-i Nursi ve Nurculuk bir proje idi. Yabancı istihbarat örgütlerinin ve Vatikan'ın ve de masonluğun kontrolünde bir proje... Aynı günümüzdeki Adnan Oktar projesi gibi... Adnan Oktar ile Said arasında o kadar çok benzer noktalar var ki...
Artık Said-i Nursi'nin zır cahil biri olduğu, tescilli-raporlu bir deli olduğu bir çok ilmi meselede uydurma bilgiler yazıp söylediği, tartışmaya mahal vermeyecek şekilde net küfür ifadeleri yazdığı yada risalelerin çoğunu onun yazmadığı, ortada bir ekip çalışması olduğu, onun liderliğinde/piyonluğunda kurulan bu yeni cemaat eli ile ve uydurulan "Nurculuk" tabiri ile bundan onlarca yıl önce dinler arası diyalog ve "ortak din" projesinin/ihanetinintuşuna basıldığı, bu yüzden o risalelerde, 1. dünya savaşında bizimle harp ederken, bizim dinimize, vatanımıza ve canımıza kast etmiş iken geberttiğimiz  Hıristiyan askerleri için "şehid" ifadesinin kullanıldığı ve Said-iNursi(Said Okur)'nin bir sahtekar olduğu ispat edilmiştir. O'nun sahtekar olduğunu kabul edemeyenler bile en azından çeşitli İslam ve Türk düşmanı Kurumlar ve yapılanmalar tarafından kullanılan akıl sağlığı tam olarak yerinde olmayan biri olduğunu kabul etmek zorunda kalmışlardır. Meydana çıkan gerçekler, tarihi vesikalar, kendi yazdıkları, kendisi adına yazılanlar bu hususların tek tek ispatıdır.

Bir kaç sene sonra gerçekler daha net belgeler ve hatıralar ile her yerde, her sosyal platformda ve her blogdaherkesin önüne çıkacak ve inadi olarak bu sahtekarı savunanlar çok mahcup olacaklardır.
Aynı şekli ile Adnan Oktar projesi de ele alındığında meydana çıkan gerçek şaşırtıcı değildir. Oktar'ın da hayatına ve iddia ettiği davasına dair hemen her şey yalan ve sahtekarlıktır. Adnan Oktar'ın da hiç bir ilmi tedrisatı yok. İslam dininin en temel ilmi meselelerinden bile mahrum birisi. Aynı Said gibi Adnan Oktar da tescilli/resmi evraklı bir akıl hastası. Hatta Adnan Oktar'ın akıl hastalığı devletimizin sivil ve askeri yedi ayrı hastanesi tarafından ayrı ayrı yedi kere tescil edilecek kadar sağlam. Konusunda uzman müslüman hekimler tarafından da gerekli raporlarla teşhis ve tesbit edilecek kadar sağlam ve net.

Aynı Said-i Nursi de olduğu gibi bütün bu inanılmaz gerçeklere rağmen ortada Adnan Oktar/Harun Yahya adına basılıp yayınlanmış eserler var. Yine bir çok ilmi meselede, okuyucuyu küfre götürecek kadar yanlış bilgilerin kasıtlı olarak konulduğu ve üç yüzden fazla olduğu söylenilen bu eserlerin üç tanesini dahi Adnan Oktar yazmamış. Bu kadar kitabın içeriklerine vakıf olmasını geçtik, sözde kendisine ait olan sadece üç kitabından imtihana çekilse ve burada anlatılan meseleler kendisine sorulsa cevap veremeyeceğinden eminim. Nasıl mı eminim?

Çünkü bunun da delili mevcut. İzledim; Çok izlenilen bir TV kanalının çok izlenilen bir tartışma programına Adnan Oktar'ı çıkartmışlar ve "Şimdi siz, Darwinizmi ve Materyalizmi bitirmeye ve bunun karşısına da Yaratılışçılığı koymaya çalışıyorsunuz. Bunun mücadelesini veriyorsunuz. Pekiyi, bana yaratılışın dinen ispatını söyler misiniz?" sorusuna Adnan Oktar mahcup aynı zamanda tedirgin bir gülümseme ile"Yaratılışın ispatı imandır. Adem ile Havva'dan geldik. Allahü Teala bunu Kur'an'da haber veriyor."şeklinde kaçamak bir cevap veriyor. Ama karşısındaki sunucu kurt mu kurt. Öyle bırakır mı adamı... Hemen tekrar soruyor "Pekiyi bu gerçeği haber veren bir sure/ayet ismi veremez misiniz?" diye..

Cevaba bakınız; "Ezberimde yok. Ezberimde yok. Belki Oktar'ın bilgisayarı bize bu konuda yardımcı olabilir."

Oktar dediği Oktar Babuna isimli kişi de aslında Adnan Oktar'ın emrinde değil, O'nu oynatan ekipte olan ve aynı Adnan Oktar gibi anadan ve babadan gizli Yahudi olan birisi... Bakın dönen fırıldağa şimdi siz. Bizim zengin gizli Yahudi ve Sabetayist Yahudi ailelerin uşakları, yaşadıkları hayatın monotonluğundan sıkılmış olacaklar ki "Mücahidlik" ve "Mehdilik" oyunu oynamaya başlamışlar. Hem de İsrail istihbaratı MOSSAD'ın ve bütün dünya mason teşkilatlarını yöneten, İsrail terör ve işgal devletini de yöneten Sanhedrin hahamlarının (Yetmişler Meclisi'nin) kontrolünde... Hani gelip gelip Adnan'ı öpüp duran o İsrail'li hahamlar var ya, işte onlar şu meşhur Mason pramidinin üstten alta doğru üçüncü sırasındalar. Yani kelli felli adamlar. Gerçi arada daha düşük rütbede adamlar gelmiyor değil İsrail'den. Bir bakıyorsunuz gece yarısı İsrail'in ekonomi bakan yardımcısının başkanlığında bir Yahudi heyeti, 20 Ağustos 2012'de bir gecelik gizli bir ziyaret için Türkiye'ye geliyorlar. Bir Adnan Oktar'ı bir de Nevzat Yalçıntaş'ı görüp gidiyorlar. Neyse ki istemeseler de basına yakalanıyorlar.

Adnan malumunuz. Pekiyi Nevzat Yalçıntaş kim?
Oğlunu Sabetaysilerin Şişli Terakki okullarında okutmuş ve son bir kaç senedir Sabetayist olmakla suçlanan biri...

Denk mi geldi ne? Mutlaka tesadüftür(!) diyorum.



Said-i Nursi eli ile daha çok Hıristiyanlar "Dost", "Kardeş", "Cennetlik", "Müttefik" hatta inanılmaz bir şekilde "Şehid" olarak kabullendirilmek istenirken, Adnan Oktar eli ile şu anda bütün bunlara ek olarak Yahudiler de bu ayara sokulmak isteniliyor bizim zihinlerimizde/kabullenişlerimizde. Hani Kur'an'ın bunca ayetinde Yahudilerin gerçekte ne oldukları haber verilmemiş ve biz Müslümanlar ısrarla ikaz edilmemiş olsa, uyacağız Adnan Oktar'ın söylediği kardeşlik türküsüne ve açacağız gözümüzü Nil'den Fırat'a kadar hakim Büyük İsrail Devleti'ne...

"Olmaz canım o kadar da!" falan demeyin sakın. Bizden önceki kuşak da tam dört yüz sene bizim toprağımız olan Filistin'de bir Yahudi terör devleti kurulacağına ihtimal vermiyordu.

Ne güzel de söylüyor kendisine ezberletilen türküyü Adnan Oktar; "Yahudiler bizim kardeşlerimiz. Tertemiz insanlar onlar. Peygamber soyu onlar. İsrail'e atom bombası atanın gök kubbeyi başına yıkarız." diye... Eh, insan gizli bir Yahudi olup İslam davasının içine sızınca söylese söylese böyle bir türkü söyler de biz Türkiyeli müslümanların bu ihanet türküsüne sessiz kalıp alkışlamarını beklemeleri de biraz hayalperestlik olmaz mı?

Bir de kendisine ve kendisini oynatan tamamı Yahudi olduğu halde Müslüman gibi gözüken çetesine, tepki konulunca da kızıp soluğu yargıda alması ve dava açtığı kişilere daha şikayet dilekçelerinde bile türlü türlü iftiralar atması yok mu... Sevsinler, aman yesinler... Kedi canını senin. Ne hayali bir oyun kuruyorsun sen kendi çapında böyle? Bak benden söylemesi seni iyi motive etmişler de amiyane tabirle ifade etmek gerekirse epey de bir gazlamışlar. İnsan bu kadar aleni ve bu kadar yetersiz, birikimsiz bir ihanet projesine yetmiş küsür milyonluk bu Müslüman milletin tepkisiz kalacağına ve bu oyuna geleceğine inanabilir mi yahu?

Değirmenin suyu nereden gelir belli değil. Dönen paranın, yapılan masrafların haddi hesabı yok. İlk dönemlerinde şantaj ve tehditten elde ettikleri devasa meblağlar da bu denli bir ihanet projesinin maliyetini karşılamada çok küçük kalır. Neyse ki şu her şeyi itiraf eden ve bir anda ülkemizi bambaşka bir gündeme sokan haham Tuncay Güney, bu konuya da açıklık getirmiş. Emniyetteki, gizli kameraya da çekilen ve bir haber kanalında da yayımlanan ifadesinde bir çok "Vayyy" diyeceğimiz gerçekleri anlatırken "Adnan Oktar'ı da İsrail finanse ediyor. Siyonizmin karşıtı gibi gözükürken aslında Siyonizme hizmet ediyor." diyor. Vayyy ki ne vaayyy şimdi. Desene 1999'da Adnan Oktar'a Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük polisiye terör operasyonunu yapan devrin İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan meseleyi hiç abatmamış da yapılması gerekeni yapmış. Bir de "Adnan Oktar APO kadar tehlikeli biridir." diye basına açıklama yaptığı için kızıyorlardı adama... "E kardeşim peki Adnan Oktar ve suç örgütü, ihanet çetesi, bunca operasyonlardan ve davalardan nasıl kurtulmuş?" diye sorar gibi oldunuz değil mi? İşte meselenin burası tam bir Türk filmi... Ayrıca bir kitap hacminde incelenmesi gereken ve Türk hukuku denilen uygulamanın aslında Sabetayist guguku olduğunu tek başına ispat eden bir serüven. İşin bu tarafına da Müslüman hukukçularımız temas etsinler.

Öyle tahmin edebiliyorum ki bütün mesaisi, bütün hedefi Adnan Oktar'ın ihanet davasına hizmet etmek olan aktif bin kişi var. Bunların tamamı da gizli Yahudiler ve Sabetayistler. Aralarında tesettürlüler, çok Müslüman bilinen, etraflarında böyle tanınan aileler var. Açılan sosyal medya sayfa ve profilleri, web siteleri, bloglar ve nihayet TV kanalı... Büyük emek ve maliyet bunlar. Başka cemaat yada akımlarda olduğu gibi gönüllülük ve hizmet anlayışı ile dönen bir sistem de değil bu. Tam bir emir komuta sistemi var. Görevlendirilmiş yüzlerce Sabetayist genç, sözde İslami sayfaların başlarındalar. Bazen tesettürü inkar ediyorlar. Bazen hak mezhepleri. Bazen"Peygamberimiz çırılçıplak kadınların arasına girer ve onlara sohbet ederdi." diyecek kadar alçaklaşıyorlar. Adileşiyorlar. Tabii onlar için sorun yok. Zaten İslam'a gerçekten inanmıyorlar. İnandıkları bozulmuş Tevrat ve Musevilik, onlara, istedikleri her kılığa girebilme ve Yahudi olmayan herkese akıllarına gelen her ama her şeyi yapabilme hürriyeti veriyor. Yaptıkları kansız, ahlaksız, zalimce ve hain hareketlerden ahirette asla hesaba çekilmeyeceklerine inanıyorlar. Bunlar tam takım gizli Yahudiler, Sabetayistler ve Masonlar.  Zaten A9 ismini verdikleri kanalın logosu bile masonik bir anlam taşıyor.

Neyseki soy adı kanunu diye bir kanun çıkmış ülkemizde 1934 senesinde. Ve neyseki bu ahmak hainler isim ve soy isimlerinde bir takım şifreler kullanmayı tercih etmişler de şimdi gelişen iletişim teknolojisi ve özellikle de sosyal ağlar sayesinde bir kaç tıkla bütün şebeke ayın on dördü gibi karşımıza çıkıveriyor. Bakın nasıl da şifreler kullanmışlar.
-el
-al
-men
-man-
-er
-ar
-berk
-ül
-gen
-gan
-us
-sü
gibi ekleri büyük ustalıkla şifre olarak kullanmışlar. Örneklendirelim sosyal medyada Adnan Oktar davası güden gerçek isimler ile. Gerçek hainler ile;


***

Erdem Ertüzün
Hem -er'ler
hem de -tüzün özenle seçilmiş şifreler. Tabii o da sağlam bir Adnan'cı...

***


***



***

Liste böyle uzayıp gidiyor. Buraya böylece yüzlerce aktif Adnancının isim ve profillerini, kullandıkları Sabetayist şifreleri ile koymak mümkün. Bir bakın Adnan'ın mücadelesini veren şahıslara sanal medyada bu gözle ve görün siz de devasa ihanet şebekesini...

Nasip olursa önümüzdeki günlerde de Said isimli deli ve zır cahili bu millete Bediüzzaman olarak kabul ettiren Sabetayist-Kripto Yahudi-Masonik ve Yurt dışı istihbarat bağlantılı şebekeyi deşifre ederiz yine delillerimiz ile.

Siz siz olun, Akademi'de olun. Gerçekleri bulun ve bizim devletimizde, bizim topraklarımızda, bizden gözükerek bize bu denli büyük ihanetleri ve zulümleri eden bu hain güruhlardan hesap sorun. 
En kalın ve en sağlam zincir, en zayıf halkası kadar sağlamdır.

Hiç bir güç, halka rağmen, halkın tepkisine rağmen başarılı olamaz. Türk milleti bu hainleri nefesleri ile boğacaktır...

| Mehmet Fahri Sertkaya
AkademiDergisi.com

[Çok daha geniş malumat için www.gercekadnanoktar.blogspot.com ve www.gerceksaidinursi.blogspot.com vewww.gercekfethullahgulen.blogspot.com adreslerine bakılabilir. www.sabetayistlik.blogspot.com adresinden de Sabetayist gizli Yahudi hainler hakkında ayrıntılı bilgi alınabilir.)

İpin ucu MOSSAD'da ve Sanhedrin Hahamlarında... Adnan Oktar mağdurları için örnek bir savunma.

İpin ucu MOSSAD'da ve Sanhedrin Hahamlarında... Adnan Oktar mağdurları için örnek bir savunma.
İpin ucu MOSSAD'da ve Sanhedrin Hahamlarında... Adnan Oktar mağdurları için örnek bir savunma. 

Adnan Oktar’ı şahsen tanımam. Kendisini Harun Yahya müstear ismi ile yayınlanan CD’lerinden ve kitaplarından duyar ve takip etmeye çalışırdım. Bu kitap ve CD’lerde, İslama ve milletimize, devletimize  hizmet eden bir görüntüsü olmasına ve kitaplarının ve CD’lerinin çoğunun ücretsiz ya da maliyetine dağıtılıyor olmasına rağmen, sürekli kendisinden şüphe ettirecek bir hareket tarzı ile hazırlanmış olduğunu görmemek imkansızdı. Bu şüphelerime rağmen, ilk dönemde iyi niyetimle hareket edip, ben de milletime kültürel ve manevi anlamda hizmet etmek için bu şahsın CD’lerini elimdeki imkanları kullanarak kopyalar ve maliyetine dağıtırdım. Ama bir süre sonra, kendisi hakkında ciddi araştırma yapıp kalben mutmain olarak, şüphelerimi izale ederek hareket etmek istedim.

Gazete arşivlerinde ve internet siteleri arşivlerinde yaptığım araştırmalarda, biz yeni kuşak gençlerden gizlenilmek istenilen ve bize gösterilenin zıddında kapkara, şaibeli, vatana, millete ve devlete ihanet içerisinde olan bir Adnan Oktar ve çetesi olduğunu gördüm. Benim ilk dönemde aldandığım gibi birçok gencin de aldanabileceğini ve gerçekleri göremeyeceğini tahmin ederek şahsi bloglarımda bu bilgileri paylaşmak istedim.

Ulaştığım bilgiler, Vatana ve millete hizmet eden, milletimizin kültürel anlamda yükselmesini hedefleyen Adnan Oktar görüntüsünün dışında, gerçekte buna tam anlamı ile ters bir Adnan Oktar olduğunu gösterdi. Hepsini ülkemizin saygın gazete ve dergilerinden elde ettiğim ve tek tek ispat edebileceğim ve şahsi yoruma tabi tutmadan bloğumda yayınladığım bu bilgilere göre;
- Adnan Oktar “APO kadar tehlikeli, dış güçlerce kullanılan birisidir.” Bu ifade dönemin İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan’a aittir. Tantan, Adnan Oktar ve çetesine karşı yapılan, Cumhuriyet tarihinin en büyük polisiye terör operasyonunun emrini vermiştir. Bu operasyona özel eğitimli tam iki bin polis katılmıştır. Adnan Oktar DGM’de yargılanmış ama kilit adam Bahadır Güven’i tam on sene adalet mekanizmalarından kaçırarak ve davaları sinsice zaman aşımına uğratarak, haksız ve hukuksuz olarak serbest kalmıştır.
-Yine dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Sayın Hasan Özdemir’in ifadesi ile Adnan Oktar ve grubu, “Şantajcı, pislik ve çetecidirler.” Sayın Özdemir bu ifadeleri basın açıklaması olarak telaffuz etmiş ve ülkemizin en büyük ve en saygın gazeteleri bunu “En büyük şantaj çetesine gece yarısı baskını.” Ve “Nihayet” gibi başlıklarla haber yapmışlardır. Her paylaşımımda olduğu gibi hiçbir yoruma tabi tutmadan bunları da yayınlamaktan, altına da ilgili gazetenin tarihini ya da internet sitesindeki ilgili sayfanın linkini koymaktan başka bir şey yapmadım
-Yine, basın arşivinden de ulaşılabilinen bilgilere göre, Adnan Oktar, Paranoyak, Şizofren ve Megalomandır. Devletimizin sivil ve askeri olmak üzere, yedi ayrı hastanesi Adnan Oktar’a ayrı ayrı yedi kere “Akıl sağlığı yerinde değildir.” Raporu vermişlerdir. Yaklaşık on ay boyunca akıl hastanesinde müşahade altında tutulmuştur. Yine, ülkemizin, alanında otorite kabul edilen saygın bilim adamlarından sayın Doç. Dr. Sefa Saygılı’nın hususi olarak verdiği rapora göre de, Adnan Oktar, kendinin Müslümanlarca geleceği beklenen“Mehdi” olduğuna inanmış, Ankara’dan İstanbul’a taşındığı gün, Boğaz’da yanan geminin, “Tanrı’nın kendisini selamlaması olduğunu” iddia edebilecek derecede akli melekelerini kaybetmiş bir Paranoyaktır. (İlgili belgeler ve linkler yine davaya söz konusu olan bloğumda mevcuttur.)
-Adnan Oktar, yine basın arşivine yansımış ama günümüzde gizlemeye çalıştığı gerçeklere göre, kapkaranlık geçmişi olan biridir. Bu karanlık geçmişinin gerçek olduğunun en büyük ispatı, kendisine yapılan polis operasyonunun ardından gözaltına alındığında yaptığı itiraflardır. Bu itiraflara göre; Adnan Oktar, manevi duygularını sui istimal ederek aldattığı gençlere her türlü fenalığı yapmış, onları madden, manen ve cinsel anlamda sömürmüş ve köleler haline getirmiş, onların imkanlarını kendini ve çetesini kuvvetlendirmenin bir aracı haline getirmiştir. Bir çok genç kız ve erkek müridi, cinsi anlamda bir sapkınlığa sürüklenmiş, İslam’ın en temel esasları bu çete tarafından kendi kafalarına göre değiştirilerek, sapıklıklarına meşruiyet kazandırılmak istenmiştir.

Gizli tanık olarak ifade veren bir Adnan Oktar mağduru genç kızın ifadelerine göre, gruba katılan genç kızlardan, cemaat mensubu erkeklerle ilişkiye girmeleri talep edilmiş, bu yönde baskılar yapılmış ve “Siz günah işlemiyorsunuz. Ulvi bir hizmet yapıyorsunuz.” Denilecek kadar adileşilmiştir. 
Bu genç kız, bu yöndeki baskılar yüzünden istemeyerek tam 42 kişi ile cinsel ilişkiye girdiğini, Adnan Oktar’ın gruba katılan genç kızları çırıl çıplak soyarak elle kontrol ettiğini, bir çok kimse ile gayri meşru ilişkiye girdiğini ama cemaate bağlı erkeklere normal seks izni vermediğini, ancak oral ve anal sekse fetva verdiğini, oral ve anal ilişkinin günah olmadığı fetvasını verdiğini, cemaat mensubu kadınları ablalarkardeşlercariyeler ve motorlargibi kısımlara ayırdığını, motor denilen mensupların kendisinden istendiğinde cemaat mensubu bütün erkekler ile ilişkiye zorlandığını ve bütün bunların islam’da yeri olmamasına rağmen mensupların dini inançları, manevi duyguları sui istimal edilerek yapıldığını itiraf ve iddia etmiştir.

Aynı şekilde bir çok gizli ve açık tanık da bu şekilde mağdur edildikleri ve bu bilgilerin doğru olduğu yönünde ifade vermişlerdir. Bütün bu sapkınlıklara ve rezilliklere rağmen Adnan Oktar hiç bir zaman mahkum edilememiştir. Adnan Oktar’ın Müslümanları sinsice ve Müslüman gibi gözüküp aldatarak, ensest ilişkiye sevk edecek sapıkça açıklamalarını youtube’da kolaylıkla bulmak mümkündür. Türk ahlak yapısının ve aile yapısının korunması ve böylelikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bekasının korunması için Adnan Oktar ve çetesi devletimizin uzman bilirkişileri tarafından en ince detaya kadar incelenmeli ve gereği yapılmalıdır.

Adnan Oktar, basının ele geçirip yayınladığı polisteki ifadesinde, bunları ve bir çok adi suçlarını itiraf etmiştir. Durum bu derecede vahim iken ve bu yapılanma daha da güçlenerek daha büyük bir toplumsal sorun ve devlet güvenliğini tehdit edecek derece büyük bir sapık cemaat ya da tarikat halini alıyorken, bunları halkın önüne çıkartıp halkı bu tehlikelere karşı uyaran bendenizin suç işlediğini iddia etmek kelimenin tam anlamı ile iftira niteliği taşımaktadır. Bendeniz, bunları, kaynaklarını da vererek şahsi bloglarımda yayınlamaktan başka bir şey yapmadım. Kendimi adalet mekanizmalarının yerine koymadım. Kimseye yargısız infaz yapmadım. Karalama yapmadım. Devletimizin uzmanlarının yedi kere ayrı ayrı deli raporu verdiği bir kimseye deli demenin de suç veya karalama olduğunu düşünmedim. Düşünemem. Bunu da insanların özürleri ile dalga geçmek  için değil, Adnan Oktar’ı “hoca” yada “mehdi” diye kabul eden saf/temiz niyetli insanları durumun vehametinden haberdar etmek ve bu deliyi oynatanların tuzaklarından korumak için yaptım. Hali hazırda binlerce aile Adnan Oktar’ın bu hareketlerinden dolayı mağdur olmuş ve evlatlarını yaşarken kaybetmişken, bu ikazları ve paylaşımlarımı, yerine getirilmesi  zaruri  bir ferdi mesuliyet olarak kabul ettim.

Zaten çekirdek/has kadrosunun çoğu, kendisi gibi gizli Yahudi ve Sabetayist olan Adnan Oktar’ın gerçek anlamda Türk milletinin geleceğinin, maddi ve manevi kuvvetinin, devletimizin bekasının; halkın sağlıklı bir karakter yapısı olmasına bağlı olduğu gibi dertleri/sıkıntıları yoktur. Kendilerini millete hizmet ediyormuş gibi göstererek tam aksine, bu kavramlara ve toplumsal müesseselere savaş açmışlardır. Her zaman Makyavelist bir hareket tarzı ile hareket edip “zafere ulaşmak için her yol meşrudur.” Diyecek kadar adileşen tipik bir Yahudi dava anlayışını sergilemektedirler. Bu ifadelerim de Yahudi karşıtlığı olarak değerlendirilmemelidir. Yahudilerin ekserisinin, bulundukları ülkelerde gerçek kimlikleri ile değil de içinde bulundukları toplumların kimlikleri ile yaşadıkları, buna rağmen kendi Yahudi menfaatlerine göre hareket edip bu toplumlara ihanet ettikleri, hatta bu ihanetlerinde sınır tanımadıkları, akla gelen her yöntemi meşru kabul ettikleri, Makyavelist oldukları, tarih boyunca binlerce kere ispat edilmiş  gerçeklerdir. Şu anda söz konusu olan Adnan Oktar meselesi de bunların tipik bir tekrarından başka bir şey değildir.

Bloğumda yaptığım bir paylaşımda, tek tek isimlerini vererek ispat ettiğim gibi Adnan Oktar’ın yakın çalışma arkadaşları, hep gizli Yahudiler ve Sabetayistlerdir. Bunlardan deşifre olan bazılarının, “Biz döndük, gerçekten Müslüman olduk.” Açıklamaları gerçeği yansıtmamaktadır. Zira aynası iştir kişinin lafa bakılmaz. Yaptıkları bütün hareketler, gayretler, bilinçli olarak yapılıyor ve Türkiye’deki Müslümanlar arasında sapkın, çok büyük bir akım çıkartılarak, “Mehdilik” aldatmacası ile Türkiye kamuoyunun İsrail’in güvenliğine ve Büyük İsrail’in kurulmasına, Büyük Ortadoğu projesi’ne uygun olarak düzenlenmesi, manipüle edilmesi amaçlanıyor. Zira bu Kripto Yahudilerin hedeflerine göre 1997 yılında, Nil Nehrinden Fırat Nehrine kadar, ülkemizin Güneydoğu topraklarının da sınırları içinde kaldığı Büyük İsrail Devleti’nin kurulması gerekiyordu.

Yeri geldiğinde “İsrail’e atom bombası atanın, gökkubeyi başına yıkarız.” Ve “Yahudiler bizim kardeşlerimiz, tertemiz insanlar onlar, peygamber soyu onlar. Bizim kaynaklarımız Kur’an ve Tevrat’tır.” Tarzında samimiyetten uzak ve temel İslami hükümlere bile zıt ve tamamen politik/siyasi amaçlı açıklamalar da Adnan Oktar ve gizli Yahudi çetesinin mensupları tarafından yapılıyor. Her meselede, halkın böyle bir talebi olmamasına rağmen, kameralar önüne geçerek, devlet lideri veya yetkilisi edası ile açıklamalar yapılmakta ve Türk toplumu üzerinde nüfuz sağlanmaya çalışılmaktadır. Halbuki tertemiz olan geçmişteki Yahudiler ile, şimdi terör faaliyetleri ile İsrail’i kuran ve yine devlet terörü ile bu devleti ayakta tutmaya çalışan Yahudileri hangi samimi Müslüman bir tutabilir? “Filistin’li çocukların kanlarını içmek istiyorum.” Diye açıklama yapan, Kapodakya’ya kadar topraklarımızın da içinde kaldığı alanı kendi vatanları(vaad edilmiş topraklar) ilan edip alacaklarını açıklayan Yahudiler, nasıl Türk toplumuna kardeş/dost/müttefik olarak gösterilebilir? İzah edilmeye çalışılan mesele budur. Bu bir istihbari, hain çalışma değildir de nedir? Bu aynı zamanda bir nüfuz casusluğudur. Adnan Oktar ve yapılanması tamamen İsrail ve Mossad kontrolünde hareket eden, sinsice Müslüman gözüken ve aslında gizli Yahudilerden oluşan ve Türkleri aldatan bir yapılanmadır.

Adnan Oktar ismi, Ergenekon davasında “İsrail’in adamı.” Ve “Siyonizme karşı mücadele veriyor gözükürken aslında Siyonizmin reklamını yapan ajan.”, “İsrail tarafından finanse edilen kişi.” Olarak geçmiştir. Hala daha soy isminin “Oktar” mı yoksa “Arslanoğulları” mı olduğu, şayet gerçek soy ismi “Arslanoğulları” ise neden “Oktar” ı seçtiği, kendisini sembol gibi kullanıp oynatanlardan biri olan Sabetayist Oktar Babuna’nın isminin de Oktar olmasının tesadüf olup olmadığı, Oktar kelimesinin Türkiye’de yaşayan Kripto Yahudiler tarafından birbirlerini tanımak yolunda kullanılan bir  şifre olarak kullanılıp kullanılmadığı yönündeki soru işaretlerine cevap vermeyi tercih etmemişlerdir. Aynı şekilde Oktar Babuna’nın iddia edildiği gibi ilik kanseri olup olmadığı, bu bahane ile toplanılan 120 bin kan örneklerinin ne olduğu, kan örneği veren iyi niyetli yardımsever bazı vatandaşlarımızın telefonla aranarak “İlik nakli için uygun değilsiniz. Ama isterseniz organ nakli yapabilirsiniz. Organ verebilirsiniz” Denilip denilmediği de resmi makamlarca araştırılmamıştır. Halbuki devrin vazife başındaki sağlık bakanı bile bu hususta şikayetçi olmuş ve kamuoyunu ikaz etmiştir. Bazı vatandaşların, basına da yansıyan bu iddiaları/suçlamaları da unutturulmuştur. Bütün bunlar ve benzeri binlerce durum, kurulacak bir bilirkişi heyeti/yetkili kurul ya da özel yetkili mahkeme ile derhal gün yüzüne çıkartılması gereken ve devletimizin, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü ilgilendiren hayati ehemmiyete sahip soru işaretleridir. Dünya genelinde Organ ticaretinin, Yahudi hahamlarının kontrollerinde olduğu, ispat edilmiş ve göz önünde bulundurulması gereken bir gerçektir. Sadece bu akıl almaz zenginliklerinin nereden kaynaklandığı sorusunun cevabı araştırıldığında bile çok kısa sürede çok vahim gerçeklere ulaşılabilecektir. Yukarıda da zikrettiğim gibi bunların dava anlayışları Makyavelisttir. İftira, yalan, karalama, şantaj, cinayet, tehdit, organ ticareti, uyuşturucu ve insan ticareti de dahil akla gelen herhangi bir kötü hareketlerinden kendilerine manevi bir mesuliyet olmadığına, bu hareketlerinden hesaba çekilmeyeceklerine, Goyimlerin(Yahudi olmayan bütün diğer milletlerin) insan bile olmadıklarına, kendilerine hizmet etmesi gereken kır hayvanları mesabesinde olduklarına inanmaktadırlar. Tarifi mümkün olmayan bu denli adi hareket tarzlarının temel dayanak noktası da bu sapkınca inançlarıdır. Bu sapkın inançları o kadar dehşet verici hallere ulaşmıştır ki, insan kanı içmeyi, diri diri insan yakmayı, bebekleri katl etmeyi dahi ibadet sayabilmişlerdir. Bunlar için Yahudi olmayanların hiçbir hak ve hürriyeti yoktur.

Zaten 7 kere deli raporlu Adnan Oktar, sadece bir maskot/sembol olarak halkın huzuruna çıkartılmakta ve kendisini bu gizli Yahudi ekip oynatmaktadır. Üç yüzden fazla kitabın yazarı olduğu iddia edilmesine rağmen Adnan Oktar en temel İslami ilimlerden bile yoksundur. Bunu, zikrettiğimiz Emniyetteki ifadesinde de kendi ağzı ile söylemiş ve kabul etmiştir. Yine yaklaşık bir saat süren ifadesinin başında Arapça bildiğini ifade etmiş, ifadenin sonuna doğru ise Arapça bilmediğini ve hiçbir dini eğitiminin olmadığını, şantaj yaptığını, müridleri ile aşk yaşadığını söylemiştir. Hafızası bir saat önce ne yalan söylediğini hatırlayamayacak derecede sıkıntılıdır. Rahatsızdır. Yine bir televizyon kanalında, yaratılışı ispat edip Darwinizmi çökerten biri olarak topluma lanse edildiği halde, yaratılışı ispat eden bir tek ayet meali olsun okuyamamış ve kendisinin ve kendisini oynatan yapılanmanın her ama her konuda iki yüzlü, samimiyetsiz ve haince hareket ettiklerini ispat etmiştir. Temiz niyetli Türkiye Müslümanlarına Materyalizmi bitiren bir kahraman gibi tanıtılan Adnan Oktar, hiçbir zaman Materyalizmi savunan profesörlerin “Karşıma çık canlı yayında tartışalım.” Taleplerine olumlu yanıt verememiştir. Bu profesörlerin bazılarının dünyaca meşhur internet sitelerine Türkiye’den erişim yasağı koydurtmuştur. Adnan Oktar’ın bu yasaklatma hareketleri artık bir sansür halini almıştır. Bu yasaklatma kararlarının bir çoğunun isabetsiz olduğu da ülkemizin ünlü hukukçuları tarafından basına/halka gerekçeleri ile izah edilmiştir. Aynı şekilde Adnan Oktar, geçmişte kendi cemaatine mensup olup da daha sonra ayrılan gençlerin telefonla olsun programına katılmalarına, savunma haklarını kullanmalarına asla müsaade etmemiştir. Bir önemli nokta da, kendisine hakaret edildiği iddiası ile herkesi dava eden ve sitelerini yasaklatan Adnan Oktar’ın, kendi TV kanalında izleyicilerinin bir kısmına, muhaliflerine, kendisini haklı gerekçelerle eleştiren bir çok isme,  çok edepsiz, seviyesiz, bayağı kelimeler ile hakaret etmesidir. “ulan”, “Amerikan bizonu”, “Bayat turşu gibi herifler.” “Ahmak.”“Cahil”, “İt herif”, “Köpek seni” gibi kelimeler ve kendi bozuk psikolojisi ile benzeri şekilde türettiği acayip kelimeler ile her tarafa hakaretler savurduğu, kendisini izleyen  herkesçe bilinen gerçeklerdir. Yine, bendenizi, şahsıma iftira atarak, kanaat önderlerine hakaret etmekle suçlayan Adnan Oktar’ın, Türkiye’deki Müslümanların istisnasız tamamı tarafından büyük alim ve dava adamı tanınan Merhum Mustafa Sabri Efendi hakkında, Kendi A9 TV’da, canlı yayında dakikalarca yaptığı hakaretler kendi TV arşivinden ulaşılabilecek misallerdendir. Adnan Oktar, neresinden tutulursa elinizde kalan kokuşmuş bir isimdir. Ekibi de aynı kendisi gibidir. Yapılan araştırmalar sonucunda Emniyet eski müdürü Sayın Hasan Özdemir’in “Çeteci bunlar, Şantajcı bunlar, pislik bunlar.” İfadelerinin ne kadar isabetli olduğu görülecektir.

Üzerinde kendi ismi bulunan kitaplarının tamamının ABD ve Avrupa’da yayınlanan telif eserlerin  tercümeleri olduğu ve bunların bile üçkağıt, intihal/edebi hırsızlık olduğu da ispat edilmiştir. Tercümelerin üzerine kendi ismini basarak yayınlamıştır. Abartısız yüzlerce telif eseri sahtekarlıkla çalmıştır. Kendisinin yazdığı iddia edilen bu kitaplardaki bilgilere, konulara kendisi vakıf değildir. Zaten bu ekibin baştan sona yaptığı hırsızlık, şantaj, çetecilik, tehdit, mikro kameralar ile seks tuzakları v.b. adi suçlardır. Mikro kameralı seks tuzaklarında kullandıkları Serkan Çiminli isimli bir adamları da vurularak öldürülmüştür.

11. Kattan atlamak ya da Boğaz köprüsünden atlamak sureti ile intihar ettiği iddia edilen birçok bağlılarının/müridlerinin de gerçekten intihar etmedikleri, örgütten/çeteden ayrıldıkları için infaz edildikleri iddia edilmiştir. Diğer bütün konularda olduğu gibi bu konularda da Adnan Oktar ve çetesinin üzerlerine gidilememiştir. İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan ve Emniyet Müdürü Hasan Özdemir bile sonraki süreçte haksız davalara, suçlamalara boğulmuş ve çok sıkıntı çektirilmişlerdir. Oktar’a ve onu oynatan çeteye bu gücü dünya Masonluğunun ve uluslar arası çapta etkili Yahudi lobilerinin verdiği iddiaları ayyuka çıkmıştır. Zaten geçen sene kurdukları A9 TV adlı televizyon kanallarına, uluslar arası çapta Mason üstad-ı azamlarını çıkartarak kendilerini kimlerin desteklediklerini kendi kendilerine itiraf etmiş olmuşlardır. Bu programlardan birine katılan üstad Masonlar, Adnan Oktar’a tam destek verdiklerini bir gövde gösterisi şeklinde açıklamışlardır.

Devletimizin Başbakanlarından Mesut Yılmaz’a, önemli siyasetçi ve milletvekillerine, bürokratlara ve gazetecilere uzanan geniş yelpazede, bambaşka anlayış ve fikriyatın insanlarının tamamına şantaj yaptıklarını, kurdukları Bilim Araştırma Vakfı (BAV)’nı bu adi işlerinin merkezi haline getirdiklerini Adnan Oktar kendisi itiraf etmiştir. Aynı, cemaatten ayrılanları rezil rüsva, perişan etmek gibi prensipleri olduğunu itiraf etmesi gibi… Bu şantajlara, iftira ve karalamalarına karşı sayın Fatih Altaylı’nın ve dik duruş sergileyebilmiş birkaç istisna Türk vatandaşının verdiği hukuk mücadelesine bakılabilir. Zaten Adnan Oktar’ın kendisine ve çetesine polis operasyonu yapılmasının sebebi de yine herkese yaptıkları gibi zamanın DYP milletvekili Sayın Celal Adan’a da seks tuzağı yapmak istemeleridir. Buna teşebbüs ettiklerinde lüks bir otelde Celal Adan’ın adamları ile Oktar’ı oynatanların adamları kavga etmişler, sonra Sayın Adan’ın şikayeti ile hadisenin polise ve DGM’ye intikal etmesinin ardından yapılan operasyonlar ve bu operasyonlar sonucunda göz altına alındıklarında verdikleri kendi ifadeleri sonucu bütün bu pis/hain yüzleri meydana çıkmıştır.

Adnan Oktar’ın buz dağının görünen yüzü olduğu, onu oynatan güçlerin uluslar arası bir Yahudi lobisi olduğu, izah edildiği gibi bilerek ve istenerek birçok İslami hükmün değiştirildiği, bu değiştirmelerde hedefin ne olabileceği, bilirkişi titizliğinde araştırıldığında sonuçta karşımıza Büyük İsrail projesinin çıktığı, Oktar ve Onu oynatan çetenin MOSSAD korumasında olduğu, hareket tarzı ve strateji anlamında israil’in Sanhedrin hahamlarının kontrollerinde oldukları, Masonik bağlantılarını kullanarak binlerce siteyi haksız yere kapattırdıkları ve site yöneticilerini haksız sıkıntılara soktukları, yapılacak ciddi tetkiklerle meydana çıkartılabilecektir. Zaten kendisine polis operasyonu emrini veren dönemin İçişleri Bakanı Sayın Sadettin Tantan’ın, partisinin gurup toplantısında o zaman yaptığı açıklamada, “Adnan Oktar APO kadar tehlikelidir. İş hukuka intikal ettiğinde ve gerçekler meydana çıktığında ne demek istediğimi ve neden bu kadar büyük ve sert bir polis operasyonu yapıldığını daha iyi anlayacaksınız.” Mealindeki açıklaması göz önünde bulundurulmalıdır. Ve sayın Sadettin Tantan bu davaya çağrılarak neler bildiğini açıklaması istenmelidir.

Bloğumda paylaştıklarım kısaca özetlemeye çalıştığım bu ihanet ve adilik tablosunun gazete ve dergilere yansımış arşivlerinden başka bir şey değildir. Ve her paylaşımın altına da gerekli link ya da gazete adı ve tarihi kaynak olarak verilmiştir.

Adnan Oktar ve onu oynatan dış destekli Masonik ve Yahudi çete, bütün bu çirkin yüzlerini gizlemek ve çok emek ve para harcadıkları bu hain projelerini sonuçlandırıp gerçekleştirmek için, son dönemde iyice popüler olan sosyal paylaşım sitelerinde, bunları paylaşan her vatansever ve samimi Türk gencini, yasal anlamda kıskaca alıp sıkıntı vermek ve bezdirmek için, iftiralara varan adi hareketlerle dava yağmuruna tutmaktadırlar. Abartısız binlerce sayfa ve site yöneticisi  Adnan Oktar tarafından dava edilmiştir. Bunların içinde elbetteki hakaret ve suç unsuru taşıyan ve haklı olarak dava açılanlar da vardır. Lakin bu grup, haklarında yapılan yorumsuz, haber tarzındaki paylaşımları da ya da en ufak bir tenkidi de bir suç kabul ederek derhal dava açmaktadırlar. Özellikle son bir sene içerisinde bu haksız davalar ile site ve sayfa yöneticileri haksız olarak korkutulmuş ve yüz binlerce paylaşım kaldırılmıştır. (Sadece bir siteden aleyhindeki tam on bin yorum/paylaşım kaldırılmıştır) Davalar ise dikkat çekici olarak hep aynı mahkemelerde ve aynı hakimlerde görülmektedir. (Bu hususta Vatan gazetesinin internet sitesinin kapatılması haberinde yeterli bilgi mevcuttur. Bloğumda kolayca bulunabilir.)

 Şahsıma ait bloglarımda kendisine dair hiçbir karalama, küçük düşürme, hakaret gibi suçların bulunmadığını gördüklerinden, bendenizi devlet büyüklerimize ve kanaat önderlerine hakaret ettiğim iddiası ile şikayet etmişlerdir. Hatta gerçek olmadığını çok net bilmelerine rağmen bendenizi suç örgütü kurmak, çete liderliği yapmak ve devletimizin manevi şahsiyetini tahkir etmekle suçlamışlardır. Ben dahil olmak üzere şikayetçi oldukları kişilere karşı hazırladıkları şikayet dilekçelerinde de türlü türlü sahtekarlık yapmaktan geri durmamışlardır. Tek başına bu hareketleri bile suçtur ve nasıl bir iki yüzlülük ve sahtekarlık ile hareket ettiklerinin en net delillerindendir.  Bloglarımda yayınladığım paylaşımlarımın tümü ve kanaat önderlerine dair eleştiri içeren paylaşımların tümü, ülkemizin ciddi akademik seviyeli, her biri alanında ya Prof. Ya da doçent olan tarihçilerimizin ya da İslami ilimlerde ehil kişilerin yazdığı ve yine ülkemizde serbestçe basılı olarak yayınlanan ciddi ve meşhur tarih dergilerinden, gazetelerden ve internet sitelerinden alınmış yazılar/makaleler/araştırmalardır. Aynı şekilde, yurtdışındaki saygın ilim adamları ve köşe yazarlarından alınmış makalelerdir. Eleştiri ile hakareti birbirinden ayırabilecek olan bu Adnan Oktar ve onu oynatan çetenin, bu yaptıkları da samimi olmayan hareketlerdir. Bu paylaşımların pek çoğu, ben bloğumda yayınlamadan önce belki de ülkemizdeki yüzlerce ciddi yayın organında yayınlanmışlardır. Bazılarının ilk yayın tarihi 1993 olan bu makalelerin sanki tarafımdan yazılmış ve hakaret içeren, suç olan yazılarmış gibi gösterilmesi ve ilgisiz alakasız paylaşımların çıktılarının art arda alınarak dava dosyasına suç unsuru olarak konulması bile ayrıca göz önünde bulundurulması gereken adi bir hareket tarzıdır.İftiradır. Samimiyetsizliktir.

Kendi çirkin yüzlerini meydana çıkartmak isteyen herkese yaptıkları gibi bana da çirkin iftiralar ile sıkıntı vermek istemektedirler. Kamuoyunda Şeyh Abdülkerim ismi ile meşhur olan kişinin iddialarına göre, Cübbeli Ahmet Hoca ismiyle anılan Ahmet Mahmut Ünlü’ye de montaj ile seks kasedini Adnan Oktar ve ekibi yapmıştır. Zaten Oktar, Emniyetteki ifadesinde “Birçok kimsenin yüzlerini, porno kasetlerine montajlayarak bu kişilere şantaj yaptıklarını ve bundan büyük bir gelir elde ettiklerini ama avukatlarının ikazı ile bundan 1997’de vazgeçtiklerini” itiraf etmiştir. Anlaşılan o ki, binlerce sözleri gibi bu da adaletin pençesinden kurtulmak için bir taktiktir ve bu adi hareketten de vazgeçmemişlerdir. Şeyh Abdülkerim denilen kişi, bu ve benzeri bir çok gerçeği ifade ettikten kısa bir süre sonra aniden ölmüş ve ölümü ancak aylar sonra kamuoyuna duyurulmuştur. Her şeye dava açan Adnan Oktar “Abdülkerim’i Adnan Oktar öldürttü. Zaten Adnan Oktar onu ölümle tehdit etmişti.Abdülkerim, Adnan Oktar’ın kendisine hakaret ettiğini ve ölümle tehdit ettiğini şu videosunda açıklamıştı.” Tarzında yapılan paylaşımlara her nedense dava açmamayı ve dikkat çekici şekilde suskun kalmayı tercih etmiştir. Şeyh Abdülkerim denilen kişinin Adnan Oktar ve çetesinin gerçek yüzünü içeriden görüp bilen biri ağzı ile anlattıkları ve kendisini Adnan Oktar’ın ölümle tehdit ettiği yönündeki açıklamaları Youtube’da hala mevcuttur.

Bloglarımın, konularında uzman kişiler tarafından incelemesini, her hangi bir suç unsuru bulunmadığının belirlenmesini, Adnan Oktar’ın şikayetlerinin ardından iletişim başkanlığı tarafından uygulanan Türkiye’den erişim yasağının son bulmasını ve gençliğini heva ve hevesinin peşinde harcamak yerine, vatana ve millete nasıl faydalı oluruz derdi ile harcayan, bu şekilde kendini parçalayan cevherlerimizin, Adnan Oktar ve onu oynatan uluslar arası çetenin haksız ve hukuksuz baskılarından korunmasını, devletimizin bir baba misali korumasını, bu değerli gençlerimiz üzerine kolunu kanadını germesini, Adnan Oktar ve çetesine bunca suçlarından ötürü kamu davası açılmasını, vatana ihanet, dış güçlere taşeronluk, yabancı istihbarat servisleri ile işbirliği, Ajanlık, Türk halkını aldatmak, Türk ve Müslüman kimliğine bürünerek Yahudilik ve İsrail menfaatlerine çalışmak, Vaad edilmiş topraklar ideallerini gerçekleştirmek için Türkiye’nin bölünmesini hedeflemek, Masonluğun emrinde çalışarak devlet yetkililerimize kadar herkese şantaj yapmak, tehdit etmek, şaibeli ölümlere isimlerinin karışması  gibi suçlarının bilirkişilerimiz ve istihbarat birimlerimiz tarafından yapılacak tetkiklerle ispat edilmesini ve gereken her şeyin yapılmasını saygılarımla talep ederim.

|Mehmet Fahri Sertkaya
Akademi

Konu başlıkları

15 temmuz 16 nisan 33. derece masonlar A9 TV abd abdullah öcalan abdülkadir selvi acun ılıcalı adamlık dini adil serdar saçan adnan hoca adnan hoca gerçekleri gizlemeye çalışıyor adnan hoca'nın kızları adnan hoca'nın seks tuzakları adnan menderes adnan oktar Adnan Oktar (Harun Yahya) adnan oktar apo kadar tehlikelidir adnan oktar cinayet adnan oktar çetesi adnan oktar davaları adnan oktar hain mi adnan oktar israil'e mi çalışıyor? adnan oktar kedi adnan oktar kimdir Adnan Oktar Kimdir adnan oktar kime çalışıyor adnan oktar mason mu adnan oktar mehdi mi adnan oktar paranoyak mı adnan oktar ruh hastası mı? adnan oktar siteleri neden kapattırıyor adnan oktar şantaj adnan oktar tv adnan oktar ve çetesine polis baskını adnan oktar ve çıplak namaz adnan oktar ve mossad adnan oktar ve nazım kıbrisi adnan oktar ve organ kaçakçılığı adnan oktar ve sabetayistler adnan oktar videoları Adnan oktar yahudi mi adnan oktar'a dava açmak adnan oktar'ın 46 raporu adnan oktar'ın aldığı cezalar adnan oktar'ın davaları adnan oktar'ın kızları adnan oktar'ın mahkemeleri adnan oktar'ın motorları adnan oktar'ın sapık fetvaları adnan oktar'ın zenginliğinin kaynağı adnan oktarın etrafı gizli yahudiler mi adnanoktar adnanoktar mehdi mi ahit'in çocukları ahmet gündel ahmet hulusi ahmet takan ahmet yavuz ahu paşakay ahu tuğba ak parti akademi akademi dergisi akıl hastası akit akp'nin gerçek yüzü aladağ yangını alev babuna ali erbaş ali tulum altuğ müştak berker altuğ revnak eti anadolu ajansı anal seks anayasa mahkemesi ankebut ağı ankebut operasyonu arizona armagedon askerlik aslı süme efeoglu aşı atatürk eşcinsel miydi atatürk gay miydi av serdar öztürk av. fatih mehmet doğan av. gülcan karakaş avrupa insan hakları mahkemesi avukat ceyhun gökdoğan avukat serdar öztürk ayça pars aydan saraçoğlu ayetullah humeyni aylin atmaca aylin kocaman ayşe arman dormen ayşe hüma babuna ayşe pınar akkaş ayşegül esra atik ayşegül hüma babuna ayşin altuniç güven aytunç erkin azerbaycan b'nai b'rith bacılar başkanlık bav beyaz tv bilderberg bilim araştırma vakfı binboğa sıddık yarman bora can yıldız bosna hersek bozulmuş tevrat BST yapı bülent arınç bülent ersoy büyük israil büyük israil projesi bylock caner taslaman canlı cansu canan özgen cem küçük cem sedat altan cevat babuna ceylan özgül ceza chp cia cia ajanı fethullah gülen cinsel istismar cinsel sapıklık cnn türk cumhurbaşkanı cübbeli ahmet hoca cüneyt özyaşar çağla saraç darbe tiyatrosu darwinizm deli raporu deprem derin devlet devlet bahçeli didem ürer dilek güngör dinler arası diyalog diyanet işleri başkanı doç dr. sefa saygılı donald trump ebru şimşek ebru yılmazatilla umur ece koç edip yüksel ehl-i sünnet ekşi sözlük emine mine kalça emre dorman emre yaşar ertüzün ensest aile içi sapıklık ensest ilişkiler ve adnan oktar ergenekon ergenekon davası erol simavi erol şimşek esat tyontuç eserleri esra saraçoğlu esrar evanjelistler evet fahrettin aslan faruk çelik fatih erbakan fatih tezcan fatma ceyda ertüzün fazilet partisi fehmi çalmuk ferhunde eda babuna fethullah gülen fetö fırat develioğlu fikret seçen franco frattini gerçek yüzü gizlenen gerçekler gizli dünya devleti gizli ermeniler gizli yahudiler global yayıncılık goyim gökalp barlan gülgün feyman gülgün göktan gülşah güçyetmez Gürkan Hacır güzin erkan onat haber türk habertürk hadi salihoğlu hahamlar haiti depremi halil hilmi müftüoğlu harun yahya harun yahya belgeselleri harun yahya kimdir harun yahya kitapları harun yahya videoları hayır hırsızlık hipnoz humeyni hür ve kabul edilmiş masonlar hürriyet hüsamettin özkan hüseyin avni mutlu ılgaz zorlu ibrahim seral köprülü ibrahim tuncer ibranice içimizdeki israil iftira ilik nakli inşaallah intihal / aşırma eserler intihar inuray tınar İslam'a zarar veriyorlar islamcılık israil israil ajanı italya izle Kabala kainatın ulu mimarı kan kampanyası kara mizah kara para kardeşler kartal iş kedicikler kenan oktar kerem hasanoğlu kıyamet alemetleri kızıl elma kızıl imamcılar kimdir kitapları koç üniversitesi korkutma korona köşe yazıları kripto Yahudiler kripyo yahudiler kurtlar vadisi pusu kürt yahudileri levent göktaş lions klübü lions klüpleri loca madde hayal mi maddenin ardındanki sır martin luther king mason listesi masonalr masonlar masonluk maşaallah materyalizm mavimarmara mehdi mehdi adnan oktar mehmet baransu mehmet coşkun pamir mehmet ender daban Mehmet Fahri Sertkaya mehmet noyan orcan mehmet şevket eygi melhame-i kübra melisa aslı pamuk meltem daban meral kalça mert sucu merve büyükbayrak mesut yar mevdudi mhp mikro kameralı seks tuzağı milli gazete milli görüş milliyet mine kırıkkanat miras mossad muazzez abacı muazzez ersoy muharref bozulmuş tevrat muharref tevrat muharrem ballı murat ünal mustafa keser muta nikahı necmettin erbakan nedim keçeli negehan alçı nevin özkan nil kalkavan nurculuk nuri özbudak nurşah aksoy nüfuz elde etmek oben karatepe oda tv oğuzhan asiltürk okan kaan bayülgen Oktar babana oktar babuna onur akay operasyon oral seks organ bağışı organ kaçakçılığı organ mafyası organ nakli osman durmuş osman sınav oy öldürüldü mü örgüt lideri pakraduniler pelin batu pınar tezcan pınar turan PKK polat türkmen pornocu kesetçi adnan oktar posta ptt pul müzesi rasim ozan kütahyalı recai kutan recep tayyip erdoğan referandum reza zarrab rotary klüpleri rtük rus ihtilali saadet partisi sabetay sevi sabetaycılar sabetayist listesi sabetayistler sabetayistlerin şifreleri sabetayistlik sabetayizm sadettin tantan sağlık bakanı said-i nursi sanhedrin hahamları sansür satanizm savaş kalafat savcı sebahattin önkibar seçim sefa saygılı selahattin demirtaş serdar dayanık seyret seyyid mi show tv siyasal islam siyonist israil siyonistler siyonizm slider sosyal ağlar sözcü suç suikast suprem konsey suriye sorunu süleyman demirel süleyman soylu süleymancılar cemaati süprem konsey şener şen şeyh abdülkerim şiilik şikayet şizofren taciz ve tecavüz tahsin akkaş talat halman tarkan yavaş tbmm tevrat teyfur erdoğdu TGRT tımarhane trt tuğçe eyilik tuncay opçin tuncay tokay tunçay tokay turgay ciner tülay kumaşcı tv8 ukrayna uyuşturucu ünlü sabetaycılar üsteğmen serdar öztürk Vahdet-i Vücud video video izle videolar yahudi organ kaçakçılığı yahudiler yahudilik yakup balaman yalancı mı yalçın küçük yargıtay kararı yazarlar yeliz sucu yeni şafak yeniçağ yıldırma yılmaz kuruca yolsuzluk york testi youtube yusuf erkan özoğuz yüksek islam ahlakı zeynep şener zihin kontrolü zihin/Beyin Kontrolü - Telegram zina zor ve tehdit